"Mühendis olacağım baba"

A -
A +
"Neden, aynı felaketi yaşayan hemen yanı başımızdaki bina dimdik ayaktaydı da... Bizimkisi yerle bir olmuştu? Aynı sarsıntı bırakın aynı şehirdeki binaları, yan yana olan iki binadan birini nasıl oluyordu da un ufak ediyor, diğerine bir şey yapmıyordu?.." Evet, korktuğum başıma gelmişti... Kimse söylemek istemese de... Ben kulaklarıma inanamasam da o büyük depremde canımdan çok sevdiğim dört kızımdan üçünün körpecik bedeni göçük altında kalmıştı... Üçü de hayatının baharında solmuş... Depremde üçü de can vermişti. Beni ise depremden yaklaşık 28 saat sonra göçük altından kurtarmışlar. Kendime geldiğimde ağır yaralıydım..." Evet arkadaşlar... Bu elim olayları yengemin amcası 17 Ağustos 1999 depreminde yaşıyor. Ben ise bu depremden yaklaşık 4 ay sonra doğuyorum. Annem ve babam deprem esnasında tatillerini geçirmek için memleketimiz Van'da bulunuyor. Aradan geçen 7 yıl sonra... Ben 6'lı yaşlardayım... Benden bir ay büyük kuzenim Nefiselerin evindeyiz. Onlara gelen akrabaları, bu büyük felaketi yaşayanların ta kendileri... Üç kızını kaybeden kederli baba artık o büyük depremden çok, o depremi felakete dönüştüren ihmalleri sorguluyordu: "Bu kadar da olur mu?" diyordu. "Bir can için can vermeye hazır bir millettik biz. Şimdi üç kuruş menfaat için insanların canlarını düşünmez olduk." Bir çocuğun acı içinde feryadı, bir annenin gözyaşı hangi değer ölçüsüyle ölçülebilir ki? Bakın, ben ve dört çocuğum o büyük felaketi yaşadık. Üç kızımı o büyük depremde kaybettim. Hep kendi kendime sordum, sorumlulara da kahrederek: "Neden, aynı felaketi yaşayan hemen yanı başımızdaki bina dimdik ayaktaydı da... Bizimkisi yerle bir olmuştu? Aynı sarsıntı bırakın aynı şehirdeki binaları, yan yana olan iki binadan birini nasıl oluyordu da un ufak ediyor, diğerine bir şey yapmıyordu? Burada sarsıntı mı suçluydu? Sarsıntıya dayanıksız yapılan binanın sorumluları mı?" Uzun bir iç geçirişten sonra aynı titrek ses ve nemli gözlerle devam etti: "Meğer bizim binayı yapan müteahhit, hem demirden, hem çimentodan, hem kumdan çalmış. Yani inşaatı yaparken gereken oranların yarısını bile kullanmamış. Tabii neredeyse kum yığını gibi olan binamız o büyük depremde kumdan bir kule gibi yıkılmıştı. Bir can için bütün dünya verilse değişmeyen bir neslin çocukları, bugün sırf biraz fazla para kazanmak için insanları âdeta diri diri mezara gömmüştü. Toprağa verdiğim çocuklarımın âhından nasıl kurtulacak şimdi bunları yapan?" Odadaki herkesin gözü yere sabitlenmiş, ortama müthiş bir hüzünle birlikte kızgınlık ve öfke karışmıştı. Ben daha fazla dayanamadım ve gözyaşlarıyla terk ettim odayı." O günden sonra bu akrabamın yaşadığı acıları başkalarının da yaşamaması için "ne yapabilirim?" sorularını sormaya başladım kendi kendime. Şimdi babamın sorduğu: "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusunun cevabı işte yukarıda anlattığım acı hatıradan kaynaklanıyor. İşte o yüzden babamı şaşkına çeviren bir hüzünle cevaplamıştım bu normal soruyu. Babam neden o meslek dediğinde ise, "O akrabamın yaşadıklarını başka kimselerin de yaşamaması için baba" demiştim büyük bir kararlılıkla. Sonra devam etmiştim üzüntüyle: "Ne kariyer, ne para derdim var baba. İnsanlar bina yaparken ihmallerinden dolayı bazılarının canlarına kastedecek şekilde bencil olabiliyorlar. Binaları standartlarına uygun gerektiği gibi yapmamaları nicelerinin canlarını yakıyor. İşte ben buna seyirci kalmayacağım baba..." Babamın şaşkınlıkla karışık takdir dolu bakışları altında devam ettim. "İnsanların güvende yaşayabilecekleri evler yapmak için..." dedim ve son cümlemi bütün içtenliğimle, bütün yüreğimle haykırdım: "Mühendis olacağım baba." > M. Hasan Arvas-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.