"Ne var sanki korkacak?"

A -
A +

Ta ki, ağrılar dayanılmaz hâl alana kadar hangimiz bakarız ki dişimize? Yirmilik dişimdi galiba... Çürümüş... Kırılmış, ufalanmış... Konya Ereğli'de bildiğimiz belki de tek hekimdi... Dişimin ağrısı dayanılmaz hâl alınca gittik ilçedeki diş hekimine... Hani çok insanda vardır diş çektirme fobisi... Aslında dişimin ağrısından fobi mobi hiç aklıma gelmemişti. Bir an önce bu ağrıdan kurtulmak istiyordum. Ama daha dişçiyi görür görmez, ağrım şurada kalmıştı. Bu adam mı çekecekti dişimi? Adamın tutum ve davranışı müthiş bir korku oluşturdu içimde... Ayaklarım geri geri gitmeye başladı. Annem kolumdan tuttu: "Ne var sanki korkacak" der gibi... Bendeki panikleme falan ne gam. Hekim hiç oralı bile değil... İnsan birazcık hastasını sakinleştirmez mi? Korkana cesaret verilmez mi? Hep mi duygusuz insanlar beni bulur bilmem ki? Neyse idam sehpasına çıkar gibi koltuğa oturdum. Kalbim korkudan yerinden fırlayacak. Ter su içinde kaldım. Elim ayağım boşandı... Peki, hekim görmüyor mu benim o panik hâlimi... Yok ya adam ruhsuz. Sanki radyo tamircisi... Hiç konuşmadan, açtırdı ağzımı... Hoyrat hareketlerle ağrıyan dişi kontrol etti. Elindeki demir çubuğun arka kısmını dişime tıklattı: "Tık tık!" Benim "Aaggghh!" diye bağırmam ve kollarına sarılmam, onun doğru dişi bulduğunun testiydi... Bu nasıl kibar bir test ise böyle... Hekimlik bu kadar basit işte!.. Bir kelime bile söylemeden kalktı. Çekmecesinden enjektörünü çıkardı. İğneye morfini çekti. Gözlerim yuvalarından fırlamış halde onu takip ettiğim umurunda bile değildi. "Aç ağzını, orayı uyuşturacağız" dedi. Ağzından merhamete ve şefkate ait bir harf bile çıkmadan iğneyi dişimin köküne sapladı. Dünya başıma yıkılmış gibi oldu. Allah'ım sen bana sabır ver. Ah anneciğim, yüzünde çaresizliğin sessizliğe dönüştüğü bir ruh hâliyle bize bakıyor... Elinde olsa, bir bebek gibi alıp beni bağrına basacak... Öylesine yüreği acıyor. Ama diş bu, çekilecek... Doktor insafsız da olsa... Eli uz da olsa... Çekilecek... Aradan on seneye bedel bir on dakika geçmiş olmalı ki, nihayet hekim, makine homurtusu gibi hırıldayan bir tonda sordu: -Uyuştu mu? Başımı salladım: "Iıghh!" Bu ses "hayır uyuşmadı" anlamındaydı. Ama benim sesim mi önemli, diş hekiminin kanaati mi? Elinde kerpeten başıma dikelirken kendinden emin söylendi: -Uyuşmuştur uyuşmuştur. Sen korkudan uyuşmadı sanıyorsun... -Igghh. Uyuşmadıı. Ben ağzımı zor açarak konuşmaya çalışsam da itirazımı tam yapamıyordum. O ise benim korkuma bakarak psikolojik bir durumda olduğumu düşünüyordu. Derken o kocaman kerpeteni ağzıma sokmuş dişimin yarısı çürümüş yarısı dışarıdaki kısmına yapıştırmıştı... Ben eline asıldım. O beni bırakmadı. Çekerdin çekmezdin derken koca adam dişime asılınca o esnada dışarıda olan kısmı da kırılmıştı. Bir de azar işittim: -Ne biçim şeysin, bir doğru dürüst çalıştırmıyorsun! Artık o koltukta öldürseler durmazdım. Bir yaralı ceylan gibi zıpladım yerimden... Oradan kaçarcasına çıktık. Annem de mecburen peşimden geldi. Bu ne biçim dişçiydi böyle? Annem de bir şey diyememişti... Ben böyle diyordum ama ben daha dişçi görmemiştim... Başıma gelecekleri nereden bileyim... Hem de Ereğli'de falan da değil... İstanbul'un göbeğinde... Kadıköy Altıyol'da... Olacakla öleceğe çare bulunmaz derler... İki ay sonraydı... Bir vesileyle İstanbul'a gelmiştik. Altıyol'da bir dişçi tabelası gördük. Tabelasında "röntgen çekimi" de yazıyordu. Ah nereden de gördük, görmez olaydık. (Devamı yarın) İjlal Maraş-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.