"Aradan yirmi sene geçti. Ben de bir anne oldum. Her kaza haberiyle bir kez daha o acıyı içimde hissediyorum!.."
Anneciğim... Ah anneciğim... Her geçen gün daha bir burnuma tütüyorsun anneciğim. Beni sımsıkı kollarının arasına sararak attığın çığlıklar hiç kulaklarımdan gitmiyor...
Annemi bir trafik kazasında kaybettim... Hayal meyal hatırlıyorum o yılları...
Bir Kurban Bayramı olmalıydı. Çünkü İstanbul'dan Bolu'ya babaannemlere gidecektik. Büyüklerin ellerinden öpüp, dualarını alıp İstanbul'a dönecektik.
Babacığım o gün çok telaşlıymış. Bir icra işinden bahsetmiş...
Ertesi sabah erkenden yola çıkmışız. Beş altı yaşlarındaydım. Henüz ilkokula gitmiyordum. Babamın ne kadar süratli gittiğini elbette bilemiyordum. Annemin ikazlarına rağmen çok hızlı kullanıyormuş arabayı...
"Ah" diyor babam: "Ne olurdu da o icraya yetişmek için gayret göstermeseydim. Hiç işte, bayram sonu icraya mı gidilir?.."
Bunu yılların pişmanlığıyla söylüyordu avukat olan babam. O hep "İcraya gideceği yerin ahı tuttu beni!" diyordu. Hatta kaza sonrası uzun süre avukatlık yapmaktan bile soğumuştu. Ama o öyle hissetse de gerçek olan süratli araba kullanırken direksiyon hakimiyetini kaybetmiş olmasıydı...
Ne kadar gittiğimizi bilmiyorum. Bir ara annemin çığlığını duydum. Sonra da arabamız savrulmaya başlamıştı. İşte o esnada nasıl oldu bilmiyorum ama kendimi annemin kucağında buldum... Birlikte savruluyorduk. Canım annem hem çığlık atıyor hem de bana sımsıkı sarılıyordu...
Az sonra annemin feryadı kesilmişti. Fersiz kolları beni sarmalamaktan vazgeçmişti...
Çok geçmeden arabamızın etrafı ana baba gününe dönmüştü. Meğer şarampole yuvarlanmışız. Annem ağır yaralanmıştı. Sedye gibi bir şeyle alıp götürürlerken çok korkmuş ve "Beni bırakma ne olur anne!" diye ardından ağlamıştım. Çocukça feryadım görenlerin ağlamasına sebep olmuş. Canım annem hastaneye yetiştirirlerken yarı yolda can vermiş...
Şimdi aradan yirmi sene geçti. Ben de bir anne oldum. Ne zaman bir kaza haberi duysam bir kez daha o acıyı içimde hissediyorum.
S. A.-İstanbul