Nereden başlasam?

A -
A +

"Türkiye gazetesinden aldığım paranın bambaşka bir bereketi vardı. Harca harca bitmiyordu..."

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Cumhurbaşkanlığı seçim çalışmalarını izlemeye gitmiştim. Girne'de telefonum çaldı. Türkiye gazetesinden arkadaşlar arıyorlar. "Ağabey malum gazetemizin kuruluş yıl dönümü. Sen bu gazeteye çok emek verdin..."
Yıllar sonra hatırlanmak güzel bir şey. Bana sorarsanız "zaten hiç unutmadım ki!"
Rahmetli Enver Ören, Sultanbeyli eski Belediye Başkanı Sayın Ali Nabi Koçak'ı ziyarete gelmişti. Enver Ağabeyle bu esnada tanışma şerefine nail olmuştum.
O günlerde Ali Nabi Koçak'ın gönüllü basın danışmanıydım. Enver Ağabey bana cazip bir teklifte bulundu: "Türkiye gazetesinde çalışır mısın?"
Onun gibi efsane bir gazete patronu ile çalışmayı kim istemez.  Nitekim o çatı altında geçirdiğim günlerin 73 yıllık hayatımda ayrı bir yeri ve anlamı var.
Türkiye gazetesinde, İstihbarat Servisinde işbaşı yaptığımda takvimler 1993'ü gösteriyordu. 212 basın kadrosuyla resmen gazeteci olmuştum. Burası ikinci yuvamdı artık. Serviste çalışan arkadaşlar birbirlerine her konuda yardımcı oluyorlardı.
İstihbarat servisinde bir süre Kartal, Tuzla, Pendik, Maltepe, Samandıra ve Sultanbeyli civarında mahalli muhabir olarak çalıştıktan sonra Kadıköy bölgesinde görevlendirildim. Güzel işlere imza attık.
Kısa süre içeresinde kendimi mesai arkadaşlarıma sevdirdim ve haber getirme noktasında birinciliği kimseye kaptırmadım asla. Günde 10-15 haber getirdiğim oluyordu. Bilhassa özel haber çalışıyordum. Olağanüstü gayretim dikkatlerini çekmiş olmalı ki bir süre sonra maaşım arttırıldı. Bu arada İstihbarat Servisinde çalışan arkadaşları da kamçıladım. Eh yaşı elliyi geçmiş bir muhabirin Kartal bölgesinden günde iki sefer haber getirmesi kolay değildi. O günlerde böyle mail filan yok, haberleri İETT otobüsü ve şehir hatları vapurlarıyla ulaştırıyordum Cağaloğlu'na.
Türkiye gazetesinden aldığım paranın bambaşka bir bereketi vardı, harca harca bitmiyordu. Hayrını görüyordum son kuruşuna kadar. İlerleyen yıllarda kendi isteğimle ayrıldım. Rahmetli Mahmud Genç Ağabey sımsıcak kucakladı, "Bak Fethi" dedi: "Bu kapı daima açıktır sana..."
Rahmetli Enver Ören Ağabeyin (nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun) istihbarat servisimizin duvarına asılan iki sözü vardı ki gözümün önündedir hâlâ. Biri "Gazetecilikte mesai mefhumu yoktur" diğeri ise "Kısa yaz, girsin sayfaya!"
Biz de emre uyalım, kısa yazalım. Saygılarımla...
Fethi Satıcı-İstanbul

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.