“Nezaketi ve kibarlığı karşısında gerçekten duygulanmamak mümkün değildi…”
Biz kendisine “Nevzat Bey Amca” diye hitap ederdik… Çok şükür ihtiyarlık zamanlarında beraber çalışma şerefine kavuşmuştuk. Seyyid Av. İbrahim Nevzat Işık son devir âlimlerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin yeğeni Ahmet Faruk Beyin oğlu idi… İstanbul-Bostancı'daki evinde 90 yaşında iken vefat etmişti…
Babası Yargıtay Başkanlığı yapmış, kendisi de yıllar öncesinde Süleyman Demirel’in 1954 yılında Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğünde Barajlar Dairesi Başkanlığına 1955 yılında da DSİ Genel Müdürlüğü görevine getirildiği dönemlerde Hukuk Müşavirliği görevinde bulunmuş…
Daha sonra da (o zamanki adıyla) Osmanlı Devlet Arşivlerinde bir müddet görev yaptıktan sonra yaş haddinden dolayı emekli oluyorlar… Sonra rahmetli Enver Ağabeyler kendilerine hukuk servisinde başlamalarını söylüyorlar, “yaşım icabı orada yapamam” dediklerinde de gazetenin tashih servisinde musahhih olmayı kabul ediyorlar…
Biz de kendisiyle tashih vesilesiyle gazeteye geldiği zamanlar müşerref oluyorduk… Kendisi bazen anlatmak istediğinde hatıralarını da dinlerdik… Liseli yıllarda çok iyi futbol oynadığından söz etmiş ve o yıllardaki meşhur gol kralını söyleyerek “o ne ki ondan daha seri top oynardım” demişti… Bir keresinde lisede iken balkondan tepetaklak düşünce koma hâlinde hastaneye kaldırıyorlar… Durumu gören tahlil ve tetkiklere bakan doktorlar “yaşamaz ölür” diyorlar. Ama durumu öğrenen Efendi Hazretleri hava değişimi babında onu Ankara’dan İstanbul’a getirmelerini istiyor. Nevzat Amca diyor ki: “Efendi Baba'nın (Abdülhakim Efendi) dergâhından içeri girdiğimde ılık bir rüzgâr esintisiyle âdeta kendime geldim… Efendi Baba bana “Hoş geldin Nevzat” dedi, beni kucakladı. Pardösüsünü bana giydirdi. Çok şükür İstanbul’a gelişim ve Dergâha misafir oluşum beni rahatlattı… Bütün doktorlar ölür diye rapor verdi ama bak hayattayım” demişlerdi…
Yaşlılıkla ilgili şöyle bir dörtlüğü terennüm ederdi:
“Bir pir-i kühensâle sordum/Maksat ne taharride türabı?/Verdi bana şu cevabı:/Oğul kaybeyledim eyyam-ı şebâbı.” Yani “İki büklüm yürüyen bir yaşlı kimseye sordum. Toprağa bakarak ne arıyorsunuz? Bana şöyle cevap verdi: “Gençlik günlerimi arıyorum” şeklindeydi…
Yine ondan dinlediğimiz bir mısra-ı berceste vardı. Derdi ki: “Kîse tehî din dürüst/Mide tehî ten dürüst.” Yani “kesede para az ise dini yaşamak sağlıklı (Dünyaya düşkün olunmadığı için), midede yiyecek azsa vücut sağlıklı...”
M.D.- İstanbul