Rahmetli babam artık şehirler arası yolculuğu kaldıramayacak duruma düşünce kardeşler onu kışları evimizde misafir etmek yerine kendi memleketimizde sıra ile tam yıl bakma kararı aldık. Bu durum iki yıl devam etti. Rahmetlinin son aylarının çoğu hastanede geçti. Benim sıramda, Osmancık hastanesinde kendisine refakat ederken inatçı enfeksiyonla başa çıkılamayınca Çorum'da yoğun bakıma alındı. Yoğun bakıma refakatçi kabul edilmiyor. Haftada iki gün 15 dakika ziyarete izin var. Hâl böyle olunca Osmancık'ta boşta kaldım.
Çocukluğumun geçtiği yerleri dolaşmak için içimde dayanılmaz bir istek hasıl oldu. Kaldığımız mahalleyi sokak sokak gezdim. Lakin hayalimde kalan ve yarım asra dayanan bir ahşap evle birkaç kulübeden başka tanıdık bir yapı göremedim. Hele beyaz kireçle sıvanmış o iki katlı ev 50 yıl önce ne ihtişamlı bir binaydı. Şimdi dört katlı apartmanların yanında pek cüce kalmış. Muhtemelen vârisler anlaşamadığı için bu bina da apartmana dönüşemedi. Size daha önce hatırasını anlattığım Fırıncı Remzi Ağabeylerin sokağında ne fırını bulabildim ne de onun evini. Niyetim yarım asır sonra Remzi Ağabeyi, o güzel kalpli iyi insanı görebilmekti. Sokağın başında merdivene oturmuş meyus, kederli ama temiz yüzlü bir genç gördüm. Hani yol tarifi için soru sorabileceğiniz bir insan siması. Selam verip konuya girdim. “Buralarda Remzi Ağabey vardı. Fırıncı, tanır mısınız?” dedim.
“Evet”, dedi “babam olur. Onu dün kaybettik.” Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Demek bir gün önce gelsem kendisi ile görüşebilecektim. Hüseyin kardeşe durumu anlattım. Beni evlerine davet etti. “Çayımızı iç” dedi. Yukarı çıktık. Cenazeevi hüznü hâkim. Kalp krizinden gitmiş rahmetli. Damatları Aydın Beyle, Remzi Ağabeyin abisiyle bir müddet sohbet ettik. Çay içtik. Oradaki bacılara, ablalara da baş sağlığı diledik. Hüseyin ve Aydın beylerle karşılıklı telefonlarımızı alıp müsaade istedik...
Şimdi düşünüyorum da rahmetli Remzi Ağabeyin ölümünden bir gün önce başlayan ve içimi kemiren o eski mahalleye gitme isteği bir tesadüf müydü? Kim bilir belki de geciktiğim bir çağrıydı. Âlem sırlarla dolu. Neyi çözebildik ki?..
Şaban Özüdoğru