Nişan törenine giderken...

A -
A +
"Zengin değildi. Gösteriş meraklısı hiç değil. Ama özel günlerde giymek için aldığı kıyafetlerine gözü gibi bakıyordu. Bunun nedeni ise... Ellisini aştığı halde çocukluğunda yaşadığı ve asla unutamadığı acı bir hatıraydı..." Mevsim kış, her yer karla kaplıydı... Çok sevdiği yeğeninin nişan törenine gidiyordu. Çok şık bir kıyafet giymişti. Ayağında marka, sıcacık çizmeler vardı. Ne zengindi ne gösteriş meraklısı. Ama özel günler için aldığı kıyafetlerine gözü gibi bakıyordu. Bunun nedeni çocukluğunda yaşadığı ve asla unutamadığı o hatıraydı... Henüz 10-11 yaşlarındaydı. Ankara'ya geleli hayli zaman olmuştu. Ama bulundukları gecekondu semtinden başka bir yeri tanımıyordu. Mamak'ta küçük bir gecekonduda altı kişilik ailesiyle mutlu bir şekilde yaşıyordu. Yarı aç yarı tok yaşasalar da birbirlerine olan sevgi ve muhabbetleri onları her kula nasip olmayacak bir mutluluk sunuyordu... Zeynep, anne ve babasına oldukça düşkündü. Onları kılık kıyafetiyle değil, manevi yönleriyle müstesna insanlar olarak görüyordu. Kendisinin elbiseleri eskiymiş, giyecek bir çift kundurası yokmuş umurunda değildi. Taa ki o nişan akşamına kadar... Amcası öğretmendi. Zeynep'i çok seviyordu. Bir gün onu kayınbiraderinin nişanına götürmek için gelmişti. Ama Zeynep'in giyebileceği ne bir elbisesi ne de ayakkabısı vardı... Bu yüzden annesi göndermek istemedi. Zeynep de onu almaya gelen amcası da üzülmüştü. Derken çareyi yine küçük kız bulmuştu: -Anne Türkey'in elbisesiyle ayakkabılarını istesem olur mu? Kendi yaşıtı olan ev sahibinin kızıydı Türkey. Annesi kızının bu heyecanına boyun büktü: -Gitmeyi çok mu istiyorsun yavrum? -Evet anne. Gidiyim ne olur. Koşarak bitişiklerindeki evin kapısını çaldı. Komşudan Zeynep'e uygun eğreti bir kıyafet ayarladılar. Ama ona göre ayakkabı bulunamamıştı. Zeynep ona da çocukça bir yorum getirdi: -Aman ayağıma kim bakacak ki? Varsın onlar da Trabzon lastikleri olsun... Amcası da böyle düşünmüştü. Anacığının üzgün bakışlarıyla saçlarını taramasını, o çocukluğun verdiği saflıkla memnun bir şekilde seyrediyordu. İşte hazırdı. Ne de güzel olmuştu. Uzun kestane saçlarını iki belik yapıp uçlarını kırmızı kurdelelerle süslemişti annesi. Elbise de çok yakışmıştı. Ayağındaki kara lastikleri kimse fark etmezdi... Ankara'nın lüks semtlerinden birine gelmişlerdi. Küçük kızın heyecandan kalbi kuş gibi çırpıyordu. Apartmandan içeri girdiler. İlk defa asansöre biniyordu. Şaşkınlıkla sağına soluna bakan Zeynep'i, amcası gülümseyerek seyrediyordu. Asansörden indiklerinde zaten davetlilere açık olan kapıdan içeriye girdiler. İçerisi fazla kalabalık değildi. Aile arası bir törendi... Ev çok güzeldi. Zeynep rüyasında dahi göremeyeceği eşyalara şaşkınlık ve hayranlıkla bakıyordu... Birbirinden şık giyimli bayanlar neşeli kahkahalarla sohbet ediyorlardı. O ara birini görmüştü amcası. Dedi ki Zeynep'e: -Yavrum sen kendine arkadaş bul. Bak senin yaşında çocuklar var. Ben şu beylerin yanına gitmeliyim. Amcası uzaklaştığında yapayalnız kalmıştı Zeynep. Yanına aynı yaşlarda iki kız gelmiş Zeynep'i alaylı bakışlarla süzüyordu. Üzerlerindeki elbise ayaklarındaki parlak ayakkabılarla Heidi gibi kasılıyorlardı. İçlerinden biri Zeynep'e sordu: -Kız senin adın ne? O ayağındakiler de ne öyle? Ben hiç böyle kara çirkin ayakkabı görmemiştim. Öteki bu sözlere kahkaha atarak Zeynep'i küçümser bir tavırla süzmüştü. Zavallı küçük kızın minik kalbi incinmiş, boğazına hıçkırıklar yumruk olup oturmuştu. Boğulacak gibiydi. Kaçıp gitmek istedi oradan ama nereye gidebilirdi? Üzüntüyle etrafına göz gezdirdi. Birden kendisinden üç dört yaş büyük olan amcasının kızı Semra'yı gördü. (Devamı yarın) Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.