O da benim gibi çok sevmiş miydi?
27 Mart 2009 01:00
Kaldı ki kocamı seviyor ve onu kırmaktan çok korkuyordum. Ama o mutlu değildi. Bunu anlıyordum. Her gün benden biraz daha uzaklaşıyordu. Ama neden? Allah'ım sebebi ne?"
Allah'ım öyle çaresizim, öyle yalnızım ki... Kime gideyim? Beni kim anlar? En yakınlarım bile benden öyle uzaktalar ki... Gözyaşlarıma alıştılar artık. Silmekten usandılar. Artık onlara sıkıntıdan başka bir şey değilim. Bir tek anacığım o günden beri benimle ağlıyor. Ne var ki o da yaşlı ve çaresiz...
Oysa bundan 25 yıl önce henüz on dokuz yaşımda çiçeği burnumda bir gelin iken ne kadar mutluydum. Beyaz gelinlikler içinde sevdiğim gencin yanında nikah masasında oturduğumda mutluluk ve heyecandan kalbim duracak gibi olmuştu. O gün tüm sevdiklerim, arkadaşlarım yanımdaydı.
Çakı gibi bir delikanlıydı sevdiğim genç. Resmi bir üniformaya sahipti. Teyzemin de üvey oğluydu. Onu çok ama çok sevmiştim. Onunla evlenmek için can atmıştım. Nitekim amacıma kavuşmuştum. Herkes bana imrenmişti. Çok yakışıklı bir zabitle evlenmek kaç kişiye nasip olurdu.
Eşimin tayini Mersin'e çıkmıştı. Evliliğimizin ikinci senesinde dünya tatlısı bir oğlum oldu. Ben hayatımda çok mutluydum... Ama ya o? O da mutlu muydu acaba? Çünkü onun gözlerinde bana bakarken aynı mutluluk ışıltısını göremiyordum.
Bu evliliği aslında o da kabul etmişti. Ama benim onu sevdiğim gibi o da beni sevmiş miydi? Üç yıllık evliliğimde bunu anlayamamıştım.
Görevi gereği çok ayrı kalıyorduk. Evde çocuğumla ve ev işleriyle vakit geçiriyordum. Kocamla kavgamız da yoktu. Ben tartışacak, kavga edebilecek bir yapıya da sahip değildim. Kaldı ki kocamı seviyor onu kırmaktan çok korkuyordum. Ama o mutlu değildi. Bunu anlıyordum. Her gün benden biraz daha uzaklaşıyordu. Ama neden? Allah'ım sebebi ne?
Evliliğimizin altıncı yılında ikinci oğlumuz dünyaya geldi. Ben mutluydum ama kocam pek memnun olmamıştı.
Allah'ım ne yaparsam yapayım onu mutlu edemiyordum. Gittikçe değişiyordu. Acaba yanlış arkadaşlar mı ediniyordu? Çünkü artık eve sarhoş geldiği de oluyordu. Derdimi kimseye de söyleyemiyordum. Gözyaşlarımı içime akıtıyor, "Bir gün hatasını anlar düzelir" düşüncesiyle kendimi avutuyordum. Ne yazık ki düzelmek yerine her gün daha da kötüye gitti.
Ve bir gün iki çocuğumla beni alıp, babamın evine gezmeye getirir gibi getirip bıraktı. Birkaç gün sonra gelip alacağını söylemişti. O zaman içime kurt düştü ama yapabileceğim bir şey yoktu.
Aradan bir ay geçti. Ne gelen var ne arayıp soran. O günlerde cep telefonu da yok? Babamlar kalabalık aileydi. Ağabeyim de evlenince daha da kalabalık olmuşlardı. Bahçe içinde bir gecekondu evde hep birlikte yaşamaya çalışıyorlardı. Benim misafirliğim için tamamdı ama iki çocuğumla bu evde nasıl kalabilirdim? Babam memur, ağabeyim güvenlikçi. Tabii onlar da kendini zor geçindiriyordu. İnsan yükü ağırdı. İki çocuğumla birlikte külfet olmaya başlamıştım.
Çok tedirgindim. Geceleri uyuyamıyordum. Neredesin Doğan diyordum? Ne zaman çıkıp geleceksin? Çocuklarını da mı düşünmüyorsun? Allah'ım acaba başına bir hal mi gelmişti?
Gerçi normal zamanlarda da pek arayıp sormazdı. Yaşıyorsa ne zaman çıkıp gelecekti?
Ailemin sabırsızlığı her geçen gün daha bir belirgin oluyor?
"Kızım, bu işin sonundan korkuyoruz." diyorlardı.
O sabah çocuklar evde uyuyordu. Sabahın erken saati... Bahçeye çıkmıştım. Aman Allah'ım... Doğan!.. İşte kapıdaydı... Sevincimden oraya düşeyazdım. Koşup boynuna sarıldım:
-Doğan! Nerdesin! Seni kaybetmekten öyle korktum ki...
Ben ona sarılırken o sanki ağaç gibiydi. Ağzından bir kelime çıkmadı. Bahçeye indik. Tahta kanepeye oturduk. Heyecanla ağzından bir kelime beklerken, o ısrarla başını öne eğmiş susuyordu. Ama neden?
> Devamı yarın