Halam, mutfakta et yemeği pişirmeye devam ederken, kendisinden bağıra çağıra hatta tehdit ederek et isteyen kayınbiraderi ve aynı zamanda eniştesi olan Halil'in bir çılgınlık yapabileceğini düşünür düşünmesine de bir tabak et için tabancayı kapıp geleceğini hiç mi hiç düşünmez. Aklının ucundan dahi geçmemiştir. Ne var ki, aradan üç dakika ya geçmiş ya geçmemiştir. Kayınbiraderi Halil, elinde tabanca ile mutfağa dalar. Gözleri yuvalarından fırlamıştır. Sinirleri iyice gerilmiştir. Burun delikleri öfkeden açılıp kapanmaya başlamıştır. O an için gözünü hırs bürümüş, kelimenin tam anlamıyla öfkeden deliye dönmüştür. Evet, bir tabak et için... Öz yengesi... Öz baldızı... Aynı zamanda iki çocuk annesi ve üstelik hamile olan zavallı halama karşı tabancanın namlusunu doğrultur. İnsanoğlu böyle. Bir kere gözü dönmeye görsün... Bir ömür vicdan azabı duyacağı bir yanlışlığı bile, hiç gözünü kırpmadan işleyebilecek kadar gözünü karartabilen tek canlıdır. Halam şaşkınlık içinde haykırır: -Abi ne yapıyorsun! Çıldırdın mı sen? Cevap çok acımasızdır: -Eğer o etten vermezsen, gözümü dahi kırpmadan vururum seni! Şakam yok vururum! -Abi! -Çabuk! Doldur şu tabağa eti! Çabuk!.. Ne diyorsam onu yap!.. Halamın eli ayağı birbirine dolaşmış, dizlerinin bağı çözülmüş, benzi kül gibi olmuştur. Bir gözü tam alnına dayalı tabancanın karanlık namlusunda olduğu halde alelacele elindeki kepçeyi tencereye daldırır. Pişip pişmediğine bile bakmadan eti tabağa doldurur. Eniştesine uzatır. Halil, et dolu tabağı alır ve suratı bir karış terk eder mutfağı. Bir iki dakika içinde tabaktaki eti bitirmiştir. Tekrar gelir, bir tabak daha ister. Bir tabak daha... bir tabak daha... Yanında da bolca ekmek... Halam öyle korkmuştur ki tek laf edemez. Halil enişte nefsini körledikten sonra belki yaptığı kabalığa pişman bile olmuştur ama orasını bilemiyoruz. Biz gelelim öteki tarafa... Zavallı halam, öldürülmekten kurtulmuştur ama korkudan eli ayağı titremektedir. Hâlâ üzerinden atamamıştır yaşananları... Bu halde iken vakit gelmiştir. İşçilerle birlikte tütün tarlasından eve dönen aile fertleri haliyle yemek bekler. Halam bir de onlara sofra kurmanın telaşındadır. Tabii et, beklendiği derecede herkese yetmez. Bunun üzerine kayınpeder, gelini olan halama ağzına geleni sayar. Gelini kayınpederine olan biteni anlatmaya fırsat bulamaz. Köylük yerde bir de gelinlik yapmak vardır. Ha deyince konuşulmaz ki... Zavallı bir de onun bağırıp çağırmalarına maruz kalmıştır. Aradan birkaç saat geçtiğinde Halil enişte şekeri yükseldiği için olsa gerek fenalaşır. Doğruca hastaneye yetiştirirler. O hastaneye yetiştirilir ama halamın durumu aslında daha vahimdir. Kadıncağız gece yarısına doğru müthiş bir bulantı ve kusmayla kendinden geçer. Bu defa halamı da kaldırırlar hastaneye. Herkes apandisitinin patladığını zanneder. Hastaneye gider gitmez doktorlar ameliyata alır. Hamile olarak ameliyata alınan halamın ameliyatı çok uzun sürer... Ameliyathaneden çıkartıldığında ise benzi sapsarıdır. Tabii bu durum da narkozdan zannedilir. Ama halam bir daha uyanmayacaktır. Meğer o gün tabancayla tehdit edilerek et istendiği sırada korkudan ödü patlamıştır. Doktorların dediğine göre safra tıkanıp patlamış. Ameliyatta bütün vücuda yayılan safrayı temizlemeye çalışmışlar ama başarılı olamamışlar. Çok geç kalındığı için halam hem de karnındaki yavrusuyla birlikte zehirlenmiştir. Zavallı komadan çıkamaz. Karnındaki bebeği ile birlikte ölür. Hem de geride iki yavrusunu öksüz bırakarak. Şeker komasına giren diğer halamın kocası Halil enişte komadan kurtulmuştur. Fakat ne çare? Hem kendini tehlikeye atmış, hem de ağabeyinin hanımının yok yere ölümüne sebep olmuştur. Ne için? Bir tabak yemek için. Rabbim kontrol edemediğimiz öfkeden korusun. R.T.-Vezirköprü/Samsun >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00