Yâr yüzünü yıllar sonra gösterdi. Bağladı gönül bağına ince bir muhabbet... Yıllar önce 8 yaşındayken bir çocuğun cevabını bulamadığı bir sualle başlayan o uzun soluklu bir hayatın, kısa öyküsüydü bu...
"Acaba şu an dünyada yaşayan en iyi insan kim?" diye başlayan, masum ama bir o kadar da meraklı bir arayış... Cevabı yoktu zahiren... Hem bu çocuğun başka işi yok muydu? Bilinmez ki o masum düşüncelerin hayata dair kilometre taşlarının içine saklanacağı... O hayaller süsü. Ve yarınlar için bir hayat suyu gibi masum yüreği besledi birkaç yıl... Lakin kesrete ait değildir. Şimdi anladığım o çocukluk tadında aranılan evliya sevgisi...
Bir rüya ile artı muhabbet şevke geldi çocuk... Bir gün Mevlana hazretlerini gördü rüyasında... Henüz 9 yaşındaydı... Uyandığında sordu kendi çocukça beynine: "Peki ama yaşayan Mevlana nerede?"
Yıllar geçince o masum hayaller yavaş yavaş anıların kucağına karıştı ve hafızadan silinip gitti elbette. Çünkü ben büyümüştüm. Ve artık kendime böyle sorular sormuyordum. Çünkü anlıyordum ki bir başka pencereden bakıldığında hayat; boğaz boğaza geçecek bir yaşama mücadelesiydi... Ekmek kavgasıydı...
Zaman su gibi akıp geçiyor ve gençlik yıllarında takvimler 1994'ü gösteriyordu... Ve ben bir arkadaşımın iş yerine uğrayacaktım sadece... Gittiğimde baktım ki elinde bir gazete, masasında oturuyor. O iç sayfalarına bakarken yanına geldiğimi fark edince; bir anda koyuverdi içindeki hissi ve sözler çırpınmadan girince kulağımdan içeri, ben irkildim! Çünkü çöreklenivermişti her biri kalbime... Başka nasıl anlatırım o hâli bilmiyorum. Sade bir söz; "bir ah" çekerek... Öyle samimi ve öyle bir aşkla söylenmişti ki hâlâ unutmak mümkün değil... Sözler hâlâ dün gibi ezberimdedir. Şöyleydi: "Onun iş adamı görüntüsü seni aldatmasın, bil ki o gönüller sultanıdır..."
Evet, sadece bir fotoğraf... Ve güzel bir insan suretinin beni cezbetmesi... Ama sonra? Aradan günler geçti. Gazeteyi unuttum... Fakat arkadaşımın ve o gazetede gördüğüm mütebessim fotoğrafını asla...
Aradan aylar geçti gazetenin rengini unuttum... Hatta arkadaşımın ismini unuttum... Fakat o mütebessim zatın çehresini asla...
Aradan yıllar geçti... Gazeteyi de arkadaşımın ismi gibi suretini de unuttum... Fakat o mütebessim zatın çehresini asla...
Ve bir gün kafama dank etti... Yoksa çocukken aradığım sorunun cevabı bu gazetede mi resmedilmişti?.. Devamı yarın