O gün Cumhurbaşkanı Özal da ölmüştü

A -
A +

Onunla, geçirdiğim ağır bir ameliyat sonrası, doktorun önermesi üzerine başladığım sabah yürüyüşlerinde tanışmıştım. Mahallemizin yakınındaki o güzide parkta. O gün de sabah yürüyüşü için çıkmıştım. Şöyle etraftaki güzellikleri ilk defa fark ederek seyrediyordum. Bu esrarengiz temizlik işçisiyle tekrar karşılaştım. Kendisine selam verdim. Aramızda tarif edilemez bir dostluk başlamıştı. Bu ikinci görüşmemdi. Ama sanki onu yıllar evvelinden tanıyor gibiydim. O da beni hiç yabancılamamış gibi soruvermişti aklındakini: -Âlem nedir bilir misin? -Ne olacak, dünya ve üzerindekiler... Uzay... Yıldızlar... Gezegenler... Güneş sistemi aklına ne gelirse... -İsraf, dedi... Tuhaf bir cevaptı. Âlem, israf demek miydi? Bu ihtiyar temizlik işçisi benimle kafa mı buluyordu? -Ne alaka, dedim. Cevap verdi: -Âlem, Allah'ın dışındaki her şeydir. Sen bir sürü şey saydın, nefes israf oldu, kelime israf oldu. Hayret ettim. Temizlik işçisiydi ama süpürgesi tertemiz. Küreği tertemiz. Onca insan arasında nasıl dikkatimi çekmişti? Ya da ben mi onun dikkatini çekmiştim? İlk karşılaşmamız geldi gözlerimin önüne. Çimenler arasındaki çekirdek kabuklarını topluyordu. O zaman da şaşırtmıştı beni. Demişti ki: -Sen yavaş yürü! Yürüyüşümü tamamlayıp aynı noktaya geldiğimde yine oradaydı. Çimenler arasında bir tek çekirdek kabuğu bırakmamıştı. Dedim ki: -Niye yavaş yürümeliyim? Tebessüm ederek cevap verdi: -Sen yavaş yürü... Gerçekten doktor tavsiyesiydi. Benim diğer insanlardan biraz yavaş yürümemi önermişti doktorum. Demişti ki: "Sizde kalp yetmezliği söz konusu." Tamam da... Doktorlar onca tahlil ve tetkik sonucunda bunu biliyorlardı. Ama o yetmişlik ihtiyar temizlik işçisi bunu nasıl biliyordu? İyi bir gözlemci olsa gerek, diye düşündüm. Ne bileyim örneğin kalp hastası nice kimse ameliyat sonrası benim gibi bu parka gelmiş olamaz mıydı? Onlardan öğrenmiş olamaz mıydı? O esnada merak ettim. Yere atılan çekirdek kabuklarını eliyle teker teker topluyordu. Aklımdan geçti: "Tamam da bu çekirdek kabuklarını niye el ile topluyor ki? Süpürge ne güne duruyor?" Sanki aklımdan geçenleri okuyuveriyordu: "Teker teker atıldığı için teker teker toplamak lazım" dedi. Şaka gibi gelmişti bir an. Ama devamında söylediği söz aklımı başımdan alayazdı: -Ölü çalıyı (süpürgeyi) canlı çimene vurmamak gerekir. Dondum kaldım. Hani Aziz Mahmut Hüdayi değil miydi hocasına çiçek toplayıp da getiremeyen. "Hangi çiçeğin yanına yaklaştımsa Allahı zikreder gördüm" diyen... O, Hüdayi idi... Bu kimdi peki? Nasıl bir çöpçüydü böyle? Kendime hakim olamadım: -Kimsin sen? Gülümseyerek gömleğini işaret etti. Temizlik işçisiydi. -Buyum ben, dedi. Sakin adımlarla uzaklaştı. Eve dönüşte o vardı aklımda. Ertesi gün de akşama kadar onu düşündüm hep. Hafta sonunda da kendimi o parka atmak için sabırsızlanıyordum. Belki yine onu görecektim. Onu görmeliydim. Görme ihtiyacı hissetmeye başlamıştım. Ama bir taraftan da yüreğimde endişe taşıyordum. Ya bir daha göremezsem? Ya bir daha gelmezse? Memleketimizden tanıdığım o meczup denilen vatandaş geldi hatırıma. Bir gün kendisiyle alay edenlere dönüp demişti ki: "Siz dalganızı geçin bakalım... Ben öldüğümde memlekette bayraklar yarıya inecek, haberiniz var mı?" Kimse inanmamıştı tabii ki... Ama nice zaman sonra vefat ettiğinde gerçekten o gün ülkede bütün bayraklar yarıya inmişti. Çünkü o gün Cumhurbaşkanı Özal da ölmüştü. Metin Bayramoğlu-Samsun > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.