Kahramanmaraş'ın Türkoğlu ilçesine bağlı şirin bir orman köyü vardır. "Murat Çakıroğlu" derler adına. İlçe merkezinden 33 km uzaktadır. Aynı istikametteki beşinci ve son köy. Yücelerdedir. Zaman zaman bulutlar aşağıda kalır. Yaz mevsiminde "üşüyorum" dedirtecek kadar serin... Tam bir yayla... İşte bu köyde dört yılım geçti. Ne yıllardı ama... Köye yerleştiğimiz ilk günden beri dikkatimi çeken bir çocuk vardı. Dışlanmış halini anlamamak mümkün değildi. Babası gariban biriydi. Annesi de başka köyden gelin gelmişti. Kendini kimsesiz hissediyordu. Gözü önünde oğlu hakarete de uğrasa, üzülse de elinden bir şey gelmiyordu. Benim köye gelişim ve Kemal'in öğretmenliğini üstlenişim bu zamana rastlıyor. Bir eğitimciydim. Mutlaka bu çocuğu kazanmalıydım. Yoksa ileride onu bir kötülükler yumağı olarak bulabilirdik. Sevgi gösterdim. Evime aldım. Soframa oturttum. Çocuklarımla arkadaş olmasını sağladım. Kemal rahatlamaya ve öz güvenini tekrar kazanmaya başlamıştı. Gördüğü sevgi ve ilgiyi karşılıksız bırakmayacak kadar vefalıydı. Kemal'i gerçekten sevmiştik. Ailemizin bir ferdi gibi olmuştu. Ama ben bir öğretmendim. Tayinim çıkacaktı. Nitekim memleketime istemiştim tayinimi. Böylece ayrılık vakti gelmişti. Ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim o köyden ayrılmak med-cezirli duygu seline dönmüştü. Memlekete dönmenin sevinci... Dostlardan ayrılmanın üzüntüsü... Ya sevgili öğrencilerim... Evlatlarım... O da cabası... "Allaha ısmarladık" diyeli yirmi yıl olmuştu... Bu süre içinde denk düşürüp köye gitme planlarım olmadı değil. Ama her şey kısmet bu dünyada... Bir sürpriz oldu geçenlerde... Telefonum çalıyor... Açıyorum: -Hocam ben Kemal... Murat Çakıroğlu'ndan öğrenciniz... Yutkunuyorum... Kelimeler boğazımda düğüm düğüm... Bir an sessizliğe bürünüyorum... Konuşamıyorum... Kendimi toparlıyorum. Gözyaşlarım sesime yansısın istemiyorum. -Yavrum, Kemal sen misin, diyorum. -Evet öğretmenim benim diyor ve devam ediyor. Şu anda yirmi yıl sonra babasını bulmuş bir evlat gibi hissediyorum kendimi... Uzun uzun konuşuyoruz. O günleri tekrar yaşıyoruz... İnşaat şirketi kurmuş Kemal... İşleri iyiymiş. Onlarca işçi çalışıyormuş yanında. Evlenmiş, mutlu bir yuvası iki çocuğu varmış. Çevresinde sevilip sayılıyormuş çok şükür. "Kemal Bey" diyorlarmış kendisine... Ne güzel... Kemal, vefalı evladım benim... Konuştuklarında öğretmeninin payını zikretmeden edemiyor. Dünün, bugünün, yarının sahibi yeni ufuklar açmaya elbette kadirdir. Kemal de bunu biliyor. Nereden nereye... Abdullah Aydın-Hatay Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00