Çocukluğumda köyde karakol komutanıyla yaşadığım unutulmaz hatıramı paylaşmak istiyorum sizinle...
Köyün fahrî imamı Mehmet Hoca vardı. Bir gün bize dedi ki:
“Ben bugün şaşılacak bir şeye şahit oldum. Karakola gitmiştim. Yeni bir başçavuş göreve başlamıştı onunla tanışayım diye odasına vardım. İçeri girerken sarığımı koltuğuma aldım. Selam verip içeri girdim. Komutan genç yakışıklı temiz yüzlü bir insan. Hemen ayağa kalktı oturacağım koltuğu bana gösterdi. “Buyurun oturun, sarığınızı da başına koyun” dedi. Çok şaşırdım çok da sevindim. Bu diğer birçok komutana benzemiyordu. Bana mesleğimi sordu. Fahri imam olduğumu söyleyince medrese eğitimi aldığımı da anladı. Hatta bir kâğıda çok düzgün hat ile Arapça bir şeyler yazıp gösterince düzgün bir ifadeyle okudum. Tekrar İslam harfleriyle bir yazı daha yazdı bu defa okuyamadım.
Komutan “Bu Osmanlı Türkçesi” dedi.
Biraz sohbetten sonra komutanın âlim ve dinî konularda çok bilgili olduğunu anladım. Kısa zamanda kaynaştık. Kalkarken komutanın elini öpmeye çalıştım ama bırakmadı. Beş vakit namazını da kılıyor nur yüzlü bir delikanlı.
Mehmet Hoca heyecanla bunları anlatırken kimi tedbirli konuşuyor kimi hayret ettiğini belirtiyordu. Ben konuşanları can kulağıyla dinledim. Mehmet Hoca kalkıp evine gitti fakat içime bir ateş düştü:
“Ben bu komutanla tanışsam bana Osmanlıcayı öğretir mi?” diye hayaller kurmaya başladım.
Karakolun bulunduğu Molla Ali Köyü bize tam 12 km, nasıl giderim?
Bir gün anneme konuyu açtım “anne izin versen bu komutanın yanına gideyim” dedim.
Annem:
“Baban burada yok gönderemem” dedi.
O yıllarda (1975-76-77) bir asker arabası köye girdiğinde herkes gayriihtiyari saklanır dışarıya çıkmazdı. Bir karakol komutanın forsu kaymakam valide bile yoktu. Ama bende medeni cesaret yüksek. Akranlarım doğru dürüst Türkçe konuşamıyorlardı ama ben Türkçe şiir yazıyordum. Çok kitap okuyordum. Şehir olarak üç sefer ilçe merkezine babamla gitmişim. 9-10 yaşlarındayım, protokol bilgim de yok. Ama komutanla tanışmak için hep fırsat kolluyordum. Gerçi komutanın bizim köye geldiği de yoktu.
Derken 3 Haziran 1977 tarihinde Türkiye’de genel seçim vardı. O gün çok güzel bir hava var, her taraf âdeta yeşil kaftan giymiş, yemyeşil güneşli bir haziran günüydü... DEVAMI YARIN