O korkunç sesi yılan çıkarıyormuş!

A -
A +

Memleketimiz Akseki’de yokluk ve sıkıntılı geçen çocukluk yıllarımı anlatmaya bugün de devam ediyorum...

 

Ödümüzü patlatano korkunç gürültünün ne olduğunu tahmin etmeye çalışıyorduk. Olsa olsa, çok alçaktan uçan bir uçak olabilir düşüncesiyle, gökyüzüne baktık. Ama gökyüzünde herhangi bir uçak yoktu.

 

Ses hâlâ devam ediyordu. On metre kadar uzaklıkta, bir taşın üstünden bir çıngıraklı yılanın, aradan elli yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen hâlâ unutamadığım, o korkunç gürültüyü çıkararak gitmekte olduğunu gördüm.

 

Meğer biz dinlenmekte olan o yılanın yuvasına basmışız. Birden, çocuk hâlimle, öldürdüğüm yılanın intikamını almak için o çıngıraklı yılanın beni izlediğini düşündüm. Bu olay zihnimin derinliklerine âdeta bıçak gibi kazındı. O günden sonra yılanlardan hem korktum hem de onlara karşı bitmeyen bir hınç, öfke ve kızgınlık duydum. Bizim çocukluğumuzun geçtiği yıllarda insanları yılanların ısırmasını; akreplerin, arıların, böğe dediğimiz örümceğe benzer çok zehirli böceklerin sokmasını; insanların dağdan taştan, ağaçtan düşmesini ve ölmesini, bugünün trafik kazaları ile özdeşleştirmek gerekir, o kadar normal karşılanırdı...

 

Bunlardan bizim en çok karşılaştığımız arı sokmalarıydı. Biz bal arılarının, hatta onların daha büyükleri olan sarı renkli cimcim arılarının ve ela renkli arılarının sokmalarını hiç ciddîye almazdık. Bizi asıl korkutan eşek arısı dediğimiz sarı, kızıl renkli büyük arılarının sokmasıydı. Üzümleri yemesinler diye, güz aylarında onların yuvalarını bozar ve ateşe verirdik. Eşek arıları da bizi sokarak hayat haklarını savunmaya çalışırlardı.

 

Bir keresinde beni üç arı birden soktu. Vücudumun her yanı şişti. Neredeyse ölümden döndüm. Buna rağmen, diğer çocuklar gibi eşek arısı yuvası bozmaktan hiç vazgeçmedim. Bu bir çeşit eğlenceydi bizim için. O yıllarda köy yerinde başka ne tür eğlence olabilirdi ki!

 

Köyümüzde hasta olan kişilere göre, arı sokmalarının kötü yanında iyi yanları da vardı. Özellikle yaşlı ve romatizma hastalığından rahatsız olan yaşlı kişiler bal arılarını yakalarlar ve ayaklarını soktururlar, sonra da -ne kadar doğru olduğu bilinmez ama- ağrılarının azaldığını söylerlerdi. O yıllar bambaşkaydı... Yoklukla imkânsızlıkla birlikte hayatın içinde kendimiz vardık... Şimdi her şey var ama hayatın içinde bir biz yokuz!..

 

     Asst. Prof. Dr. Osman Nuri Yıldırım

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.