Taksici arkadaş Rus kadına dedi ki: -Bu gardaşım Türk'tür. Hele şunun ayaklarına ellerine bir bak! Hekimlik de bir zenaatmış... Rus kadın Sveta Mama elleriyle ayaklarımı kontrol etti: -Damarlar çalışıyor, dedi. Ama bunun idrarını sormak lazım. Dedim ki: "İki üç ay önce çok su içiyor çok da idrara çıkıyordum. Ama şimdi canım ne su istiyor ne de idrara çıkabiliyorum." Sveta Mama kafasını bir sağa bir sol çevirdi: "Vah!" dedi. "Daha çok da tazeymiş" O "vah!" beni yıktı. Belimin direği kırıldı. Gözümün nuru söndü. Tutan ellerim tutmaz oldu. Yürüyen ayaklarım yürümez oldu. O "vah!" beni tüketti, bitirdi. Ata yurdunda yalnız bir adam. Adı: Hilmi. Lakabı: Gavurdağlı kirve. Kod adı: Murat. Gurbet zordur. Hasret Adamı bitirir, taşı eritir. Toprağı kül eder. Ben de bitmiştim... Çaresizdim. Yorgun bir halde neredeyse yere kapaklanacaktım. Bir duvara yaslandım... Rus kadın doktor benim bittiğimi söylüyordu. "Böbrek" dedi. "Bunun böbrekleri çalışmıyor." Ne de kolay söylüyordu. Gayet normal bir şey söyler gibi. Derler ya, başına gelmeyen bilmez... -Bak oğul, sana bir tablet hap vereceğim. Günde üç tane alacaksın. Bir hafta sonra şişlerin inip de rahatlar ve idrara sık çıkarsan, bil ki böbrekler bitmiş. Akıllı ol. Bir hastaneye git, tahlil yaptır. Durum ortaya çıkar. Bir hafta devam ettim ilaca. Şişlerim indi. Rahatladım. Tansiyon normalleşti. Nefesim rahatladı. Ama "ya yine şişerse?" korkusu içimi ufak ufak yakmaya devam ediyordu. Eee TIR şoförüyüz. Bir taraftan da yolculuk var. Allahın izniyle Kazakistan'a vardım... Yükümü boşalttım. Rahatladım. Havalar biraz serinlemişti. Özbekistan'a boş dönüş yaptım. Özbek diyarı, ata yurdumuz. Sanki Çukurova'dan bir parça... Her yer meyvelik, sebzelik, narlık, üzümlük... Pamuk, buğday, mısır tarlaları... Sanki gözünü sevdiğimin Çukurova'sı... Burası evliya diyarı. Mollalar şehri. Timur Han'ın memleketi. Gelen ayrılmak istemiyor. Ama elden ne gelir? Dünya ayrılık dünyası... Özbekistan'da garaja girince duş alıp tıraş oldum. En temiz elbiselerimi giydim. Cebime de bir 100 dolar koydum. Tüm cesaretimi toplayıp Özbekistan'ın en büyük hastanesine gittim... Durumumu izah ettim. Benden beş tüp kan ve idrar aldılar. "Saat 14:00'te gel" dediler. Gurbette tek başına Taşkent caddelerini dolaşıyorum. Ama yüreğim yanıyor. Allah'ım bu genç yaşta nedir bu bendeki dert? Doktor nedir hastane nedir bilmezdim. Bunlar da mı gelecekti başıma? Saat 14:00... Hastanedeyim. İyi Türkçe bilen bir hekim, beni karşısına oturttu. Ama yüzünde sıkıcı bir ifade vardı. Anlamıştım bir şeyler olduğun ama ne? (Devamı yarın) > Hilmi Yumuşaker-Erzin/Hatay > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00