O yılların sigortacıları ne iş yapardı?

A -
A +

48 yaşını doldurduğum çileli yıllarımın muhasebesini yaptım, gözlerim doldu geldi. Anılarımı sevgili gazetemle paylaşmak istedim... Üç çocuğumu ve eşimi Samsun'da bırakıp İstanbul'a çalışmaya gitmiştim. Hasrete dayanamadım. Memlekete döndüm. Oturduğumuz mahallede "Foterli Dayı" vardı. Fötr takıp gezdiği için herkes ona böyle hitap ediyordu. Kerestecilik yapıyordu. İşverene söylemiş, "Gelsin çalışsın" demişler. Yıl 1992 günlerden cuma idi. Cuma namazını kılıp geldim. Öğleden sonra işe başladım. İş çok ağırdı. Yoğun tempoda çalışıyorduk. Dur durak yoktu. Makine sesinden akşama kadar kulaklar sağır oluyor beynimiz keçeleşip uyuşuyordu. Kamyonların biri gidip diğeri geliyordu. Gelen tomrukları, el ile boşaltıyorduk. Asgari ücretle bu kimsenin yapacağı iş değildi ama ne yapacaksın memlekette işsizlik vardı. Çocuklar evde ekmek bekliyordu. Tersane işçilerinin zor şartlarından söz edenlerin o yıllarda bizden hiç haberleri bile yoktu. Her türlü iş yapılıyordu. Keresteden tutun da lambri, tavan döşeme, kavak kereste neler neler... İş ağır ve dikkat gerektiren bir iş. Bir anlık dalgınlığı kabul etmiyor. Nice iş kazalarına şahit oldum. Eli kesilenler kolu kırılanlar... Beş altı defa da ben kaza geçirdim. Parmağım kırıldı. Doğru dürüst sigorta primi ödemiyorlardı. Eczaneye götürdüler. Pansuman sargı tamam. O parmakla yarım gün istirahatten sonra yine çalışmaya başladım. Onsekiz yıl oldu parmağım hâlâ uyuşuk ve ağrıyor. Çok sıkıntılar vardı. İş çok stresliydi. Çalışan insanlar da çok riyakârdı. İnsanlıktan nasibini almamış nice insanla on üç sene çalıştım. Ne onurum kaldı, ne haysiyetim. Ne yapayım? Eve ekmek götüreyim diye hepsine katlandım. Ama hiçbirine uymadım. Kendilerinden başka kimseyi düşünmezler. Bir kaza gelse başına yardım edecekleri yerde alaya alır gülerler. İşleri güçleri hep fesatlık, riyakârlık. İşin garip tarafı patronlar da onlarla bizi aynı seviyede tutuyordu. İnsan değeri bilmiyordu. Öyle canımızı dişimize takıp çalışmamıza rağmen bizim gibi iyi niyetli insanları dahi prim ödememek için girdi çıktı gösterirlerdi. Doğru dürüst vizite alıp da hastaneye gidemezdik. Altı aylık vizite gerekliydi. İş yerinden bazen verirlerdi. Hangi birini yazayım. Ama yine de hiçbir şekilde işimi istismar etmedim. 13 yıl hizmetime karşıl altı aylık vizite kağıdı alamadan işten ayrıldım. O yılların sigorta müfettişleri ne iş yapardı bilmem ki? Şimdi kürsülerden halka hak adalet vaat etmek kolay. Biz, işten çıkartılma korkusuyla ihbar edemiyorduk. Kimse de "bu adamlar nasıl böyle işe girdi çıktı yapıyor sürekli?" diye sormuyordu. Böyle mi yönetilirdi kurum, böyle mi yapılırdı teftiş? 2005 Martta işten ayrıldım. Dört çocuk, eşim ve ben yeşil kart ile tedavi olduk. Çok faydasını gördüm. 13 yıllık çalışmama karşı, beş yıllık tazminat verdiler. Hiç alamam sanıyordum. Buna bile sevindim. Altı yıl oldu kereste işinden ayrılalı. Halen rüyalarıma giriyor kâbus olarak. Çok şükür şimdi kendi sigortamı kendim ödemeye çalışıyorum. Ufak bir işim başımı sokacak bir evim var. Nasipse iki yıla kadar emekli olacağım. Kötü günler geçti. Çoluk çocuk çok mutluyuz. En küçük oğlum 11 yaşında. Gazetemizin bir abonesi olarak hayatımı sizinle paylaşayım dedim. Sizlere minnettarım... Kamil Çağlar-Samsun Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.