O yolculuğu hiç unutmuyorum

A -
A +

Spot: "Dayım diyordu ki şimdiye kadar birçok sıfata büründüm. Çocuk, eş, baba hatta dede oldum ama hiç araba freni olmamıştım. Sayende onu da oldum!.." Frensiz arabayla ilk durağa kazasız belasız gelmiştik. Dayım, elindeki takozla arabaya el freni olmuştu. Sakallı, tombul, esprili ve orta yaşlı, sevimli bir fren!.. Bekleyen araçlar yollarına devam etti. Biz de tekrar yola koyulduk. Babam arabada biz yaya... Yolculuk böyle sürüyordu. Adalet Abla, yoruldukça sık sık yol kenarına oturmaya başladı: -Ben daha fazla yürüyemem, bana araba bulun diyordu sürekli. Her yokuşun başında annem ona sürekli vaatlerde bulunuyordu: -Yeğenim hafta sonları belediye otobüsü gelmiyor. Tanıdık bir araba gelirse söz seni bindireceğim. Eve vardığımızda çok sevdiğin yemeklerden yapacağım. Hadi biraz daha yürü, üzme beni... Bazen de dayım devreye giriyordu: -Bırakın kalsın orada, şimdi nazlanıyor ama karanlık bastırınca koşarak gelir. Biraz balıketliydi Adalet Abla. Bu bakımdan yürümek istese de tez yoruluyordu. Dayım sadece fren görevi yapmıyordu. Yürümek istemeyen kızına da gaz veriyordu. Kontrol ettiği iki tane çocuğu vardı. Dayımın esprileri, Adalet Abla'nın oturma eylemi, annemin ikna çabaları, babamın inadı... Aslında 7 km'lik yolda bir destan yazıyorduk. Yolun iki tarafı da yüksek kayalıklarla çevrili, bir tarafımız uçurumdu. Aşağıda Tohma Çayı. Tehlikenin kıyısında endişe ile kol kola ilerlemeye çalışıyorduk. Bir sonraki düzlüğe ulaşmak için yarım saatten fazla yürüdük. Dayım yine bir önceki sahnedeki rolünü tekrar etmeye başladı. Çok işlek bir yol olmasa da her durağımızda iki veya üç tane araçla karşılaşıyorduk. Bir tane bile olsa frensiz bir arabanın, başka bir araç ile karşılaşması büyük tehlikeydi. Kaza olmasın diye çaba harcıyorduk. Sıradaki durağımızda, Tohma Çayı ile yolun arasında yeşil bariyerler vardı. Çınar kokulu bu bariyerlere dut ağacı da eşlik ediyordu. Biraz dut, biraz dağ inciri... Lezzetli meyveleri tadarken Adalet Abla'ya da ikramda bulunuyordum. İnciri de dutu da elinin tersiyle itiyordu. Asabi bir tavır takınıp o anın güzelliğinden uzak kalmayı tercih ediyordu... İnişli çıkışlı yolu nihayet selametle tamamlayıp Darende şehir merkezine ulaşmıştık. Hepimizin dilinden "Çok şükür bunu da atlattık" sözleri dökülüyordu... Dayım gülerek, elindeki takozu babama uzattı: -Ben de el freninin arabaya sabit olduğunu sanıyordum. Bugüne kadar birçok sıfata büründüm. Çocuk, eş, baba hatta dede oldum ama hiç araba freni olmamıştım. Sayende onu da oldum. Dayımın esprili sözlerini dinlerken, anı defterimdeki o güne ait sayfanın başlığını da bulmuştum: "Yürüyen el freni..." Sevgi Korkusuz-Darende

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.