İş vesilesiyle İstanbul'a gelmiş, evimi de getirmiştim. Ama biricik oğlum Mustafa'yı annemler çok sevdiği için yanlarında büyütmek istediler. Biz de annemleri kırmadık. Oğlum ilkokulu orada bitirdi. Sonra yanımıza aldık ama oğlum Zonguldak'ı unutamıyordu. Okullar tatil olur olmaz, doğru babamlara gidiyordu. Biz de onu hiç kırmamaya çalışıyorduk... Yine böyle bir yaz tatili başlangıcı oğlumu Zonguldak'a götürüp İstanbul'a döndüm. Oğlum on üç yaşındaydı. Ortaöğretim 3. sınıfa geçmişti. Tek erkek evlat olması, o yaşında namaz kılması, hatta arkadaşlarını camiye davet etmesi biz ve çevremizdeki kimseler tarafından takdir ediliyordu. Onu gözümüz gibi kolluyorduk. "Aman şuna dikkat!", "Aman buna dikkat!" Böyle bir koruma içgüdüsüyle markaja almıştık güya... Güya böylece onu kazalardan belalardan koruyacaktık... Biz neydik ki bu manada? Elbette sebepler dünyasında dikkat edecektik... Ama her şeyin üzerinde bir de Allah'ın takdiri vardı. Koruyacak olan Rabbim. Sonra ne mi oldu? 13 Temmuz 1999 günüydü... Marmara Depreminden yaklaşık bir ay önce... O gün akşamüstü ciğerparem tatilde bisikletiyle gezerken duvara çarpmış ve çarpmanın şiddetiyle oraya yığılıp kalmış. Bayılmış. Dedesi oğlumu hemen arabaya alıp hastaneye yetiştirmiş. Hastane önüne geldiğinde gayet iyi ve kendinden emin bir şekilde içeri giriyor. Hatta getirilen sedyeye binmeyi bile kabul etmiyor. O derece sağlıklı. Yürüyerek çıkıyor ikinci kata. Doktor kontrol ediyor. Siyah beyaz film çekiyor. İnceleme sonrası "Bir şeyi yok" diyerek eve gönderiyor. Ama dedesi torununun üzerine titriyor. Diyor ki: -Aman doktor bey, bu akşam burada gözetim altında kalsın. Dedesinin ricasını kabul ediyor ve oğlumu hastaneye yatırıyorlar. Benim ise hiçbir şeyden haberim yok. Gece 23:00 gibi işten geldim. Telefon çaldı. Telefonu açtığımda memleketten bir arkadaş direkt olarak; -Hüseyin geçmiş olsun, dedi. Ben şaşırarak "Hayırdır" dedim. Hatta o kadar ki futbol sezonunda maç sonrası yenilen takımın taraftarına böyle şaka falan yaparlar ya... -Duymadın mı? Mustafa kaza geçirmiş, dedi. O anda tek sorduğum: -Ne olmuş? -Galiba kolu kırılmış. Hemen babamı aradım. -Hayırdır baba, Mustafa kaza geçirmiş, niye haber vermediniz, dedim. -Babam gayet sakin bir şekilde: -Telaşlanma, ben az önce yanından geldim. Hiçbir şeyi yok. Ben bu akşam gözetim altında kalmasını istedim, alnında ufak bir şişlik var. Gayet iyi. Konuşuyor, yürüyor, dedi. (Devamı yarın) > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00