Onu unutmak istemiyorum
31 Ağustos 2014 01:00
"Ah güzel halacığım... Gün görmeyen çileli halacığım... Nasıl ağladık halamın ardından..."
Ya halacığımın çocuklarına yaptığı annelik... Saçını süpürge ederek okutmak istemişti çocuklarını. Hoş, çocukları da onu mahcup etmemek için var gücüyle çalışmıştı. İkisi de güzel okullar kazanmıştı. Ağabeyi İnşaat Mühendisliğini tutturmuştu, kızı ise Eczacılık Fakültesini... Kuzenlerimin okuması garip halacığımın tek tesellisiydi. Ama halam aslında hiçbir şeyle teselli olmuyordu. Çünkü garibim, kocasını yine de çok seviyordu. Onu kaç gece gizli gizli yalnız başına ağlarken görmüştüm de utandırmamak için görmezden gelmiştim... Duygular kelimelerle anlatılamıyor ki... Çok kızıyordum enişteme. Ne olurdu bu kadıncağızı üzmese... Ne olurdu bir kerecik gönlünü alsa... Ah vicdansız adam ah!.. Ama eniştemin hiçbir şey umurunda değildi... Varsa yoksa o, uzatmalı sevgilisiyle gününü gün ediyordu... Ve bir gün her şey senin olsun dercesine hayata pes etmişti halam... Aniden fenalaşmış düşüp kalmıştı. Acil olarak hastaneye kaldırmışlarsa da kurtarılamamış, beyin kanamasından vefat etmişti...
Ah güzel halacığım... Gün görmeyen çileli halacığım... Nasıl ağladık halamın ardından...
Ama o da ne öyle? Eniştem de duymuş gelmiş cenazesine... Utanmaz adam ne yüzle gelmiş? Ama kocası değil mi? Ne olursa olsun kocası... Gelmişti işte... Hiç kimse de "niye geldin utanmaz adam!" diye terslememişti... Çünkü bir tuhaftı o gün eniştem... Hiçbir şey umurunda olmayan adam halamın tabutu başına gelince tabuta kapaklanıp çocuklar gibi ağlamaya başlamıştı. "Ah vefalım benim ah" diyor diyor tabuta kapaklanıyordu...
Pişmanlık duygusuydu bu... Belki anlık bir duygu... Yani geçici bir duygu olmalıydı. Çünkü biliyorduk ki eniştem iki gün sonra yine arzu ettiği hayata dönecekti... Ama bu kez yanılmıştık... Ne enteresan ki, eniştemin halama duyduğu pişmanlık her geçen gün büyümüş, büyümüş ve onu pişmanlık deryasında yutmuştu...
Halamın ölümüyle bir rüyadan uyanır gibi uyanmıştı eniştem. İçi gözyaşı ve pişmanlık dolu bir dünyaya uyanmıştı... Kırk beş yaşında halen delikanlı gibi duran eniştem halamın vefatıyla âdeta şoke olmuştu... Öyle ki ona duyduğu vicdan azabından, sanki onunla birlikte kendini diri diri mezara koymuştu.
Uzatmalı o kadından da, hayattan da her şeyden uzaklaşmış, kendini hayatın yalnızlığına mahkûm etmişti... Tövbe edip namaza başlamıştı. Kimseyle görüşmeyip inzivaya çekilmişti. Geçtiğimiz sene vefat edene kadar hep halamın ardından pişmanlık gözyaşı döktü... Hatta kendisine "evlenirsen unutursun" diyenlere ise "onu unutmak istemiyorum" diyordu. Meğer halamı ne çok seviyordu... Allah günahlarını affetsin...
Serpil Uçarlı-Konya