"Onun aşkıyla yanıp tutuşmuş!"

A -
A +

Pat diye söylemişti: -Nasipse haftaya umreye gideceğim. Şaşırdım, "Ciddi misin?" dedim. Bu haberin şakası da olmazdı ama Ahmet Beyin umreye gideceği, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Hani inançsızlığından falan değil. Aksine imanından hatta itikadından zerre şüphem olmayan biriydi. Ama dünya telaşesi iş güç derken başını kaşıyacak zamanı yoktu. Yaşı da daha kırkı yeni bulmuştu. "Allah kabul etsin. Bizi de duadan unutma" dedim. Aradan bir ay mı, iki ay mı ne geçmişti. Bir gün yolum yine onun dükkanına düştü. Dedim ki içimden: -Ya bizim Ahmet Bey umreye gideceğini söylemişti. Gidip geldi ise bir "hoş geldin" diyeyim. Vardım ki yerindeymiş. Hoş beşten sonra sordum: -Umreye gidip döndün inşallah. -Gidip geldik abi çok şükür. -Nasıl bir duygu? -En kısa zamanda bir daha gideceğim. -Aa aa? Hakikaten mi? Nasıl bir şey oldu ki? -Abi anlatılmaz... Orayı gördüğün zaman anlıyorsun. Biz hayatı boşa yaşamışız abi. -Çok enteresan... Oraya giden herkes oraya hayran olarak dönüyor. Bu nasıl bir şey? Bak sen de şimdi aynısını söylüyorsun?.. -Bak sana samimi olarak söylüyorum abi, dedi ve anlatmaya başladı: "Ben de daha önce hacca gidenlere ibadet için gidiyorlar normaldir gözüyle bakıyordum. Sonra bir daha bir daha gitmek isteyenlere de "abartıyorlar" diyordum. "Riya" diyordum. "Gösteriş" diyordum. Oraya gidince gördüm ki hepsi az bile söylüyorlar. Yani param olsa her hafta giderim... -Ya nasıl bir yer orası Ahmet Bey? -Abi anlatılmaz... Orada insan, Allah'a kul olmadaki farkı görüyor abi... Samimiyeti görüyor. İmanın derecesini görüyor... Sonra duygulandı Ahmet Bey, ağzım açık kalan şu tasviri yaptı orayla ilgili: -Biz yokluk, sıkıntı falan diyoruz ya bazen... Alakası yok abi... Karunlar gibi yaşıyoruz da farkında değiliz... Adam kalkmış, Afrika'nın bilmem hangi adı sanı bilinmeyen ülkesinden gelmiş... Bütün serveti de ne biliyor musun? Kendini hacca götürecek kadar... Dönüş parası bile yok belki... Memlekette nesi varsa satmış. Sırtındaki ceketini dahi satmış. Hac parasını ancak tedarik etmiş. Bir deri bir kemik. Ayağında terlik bile yok. Yalınayak. Bu da mümin. Sarılıp Kâbe'nin duvarına hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Ravdaya varıyor yalvarıyor: "Şefaat et ya Resulullah" diye... Ağlaya ağlaya oraya düşüp bayılıyor... O'nun aşkıyla yanmış tutuşmuş... Samimiyeti görüyorsun... Dünya denilen şu koşuşturmanın anlamsızlığını görüyorsun... Ve hep orada olmak istiyorsun... Rabbim aşkıyla tutuşan yüreklere orayı nasip etsin. Şerafettin İzci-Erzurum > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.