Onun yokluğuna alışmak isterken!..

A -
A +

Bir haber geldi ki, köyden eşimin dayısının annesine motosiklet çarpmış... -Halime Yengeme mi? -Evet... İlk ağzımızdan çıkan "Yaşıyor mu?" olmuştu. -Yaşıyormuş ama çok ağırmış durumu. Gözlerime hakim olamadım... Yıllar bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden... Ah Halime Yenge, dedim. Köye geldiğimizde bizim için saçını süpürge eden yengem... O kara toprakla cebelleşe cebelleşe nasır bağlamış elleriyle pamuk gibi bazlama yapan eli uz, yüreği yufka melek yengem... Motosikletin altında sürüklenmiş. Başını yere çarpmış... Çevreden yetişenler hemen hastaneye kaldırmışlar. Ama doktorlar yaralının beyin kanaması geçirdiğini söylemiş. Ailenin her sonuca hazırlıklı olması gerektiğini bildirmişler. Günlerce iyileşme haberini bekledik... Bir gün bir haftaya, bir hafta üç haftaya çıktı... Tam on sekiz gün hastanede ecelle pençeleşti zavallı yengem... Sonunda ölüm galip geldi... Nereden bilecektik bir ay sonra sıranın yine aynı evde olacağını? Vefat haberine en çok o üzüldü... Eşimin küçük dayısı... Diğer evlatları da saygıda kusur etmezdi ama o annesini bir başka seviyordu. Ona çok düşkündü. Yanında kalıyordu yengem... Cenazeye yetişmemiz mümkün olmamıştı. Ama taziyede bulunmak için ilk fırsatta memlekete gittik. Evin hâli tam manasıyla cenaze evi dedikleri gibiydi. Evden cenaze çıkmıştı evet... Hem de günlerce bir umut beklendiği halde... Eşimin dayısı oldukça mütevekkil bir haldeydi... Sadece diyordu ki: "Onun yokluğuna nasıl alışacağım bilemiyorum." Şöyle odada dolaştırmıştı gözlerini. Herkes oradaydı ama annesi artık yoktu... Eşim oraya gitmişken bir hatıra fotoğrafı çekmişti. Herkes evdeydi... Bir ay sonra o fotoğraftan bir resmin daha bir yıldız gibi kayacağı, dayımızın, annesinin yokluğu derken bir de evlat yokluğuna daha alışmak zorunda kalacağı kimin aklına gelirdi? Allah'ım sen kimselere böyle imtihan verme... Bizim yüreğimiz yandı ama ateş o ocağa düştü... Evet... Taziye sonrası döndük İstanbul'a geldik... Yengemin vefatı üzerinden bir ay bile geçmemişti... Bir haber daha geldi... Şaka gibiydi... Ama yürek parçalayacak cinsinden... Şimdi de Rabbim evladı ile imtihan ediyordu aynı insanı... Evet aynı mütevekkil insanı... Bir ay önce motosiklet kazasında annesini kaybeden yüreği yaralı insana şimdi de oğlunun motosiklet kazası geçirdiğini söylüyorlardı. Bu bir şaka mıydı? Bir imtihan mı? Acı haberin şakası olmadığını anlamıştık. Evet şimdi de on sekiz yaşındaki oğlu, aynı şekilde yine motosiklet kazasıyla can vermişti. Tek fark, oğlu olay yerinde ölmüştü... Eşim bu ikinci acı haberi aldığında duyduklarına inanamıyordu. Hatta ölenin hangi çocuğu olduğunu bile çıkartamamıştı. Kendisine bir ay önce babaannesinin taziyesine gittiğimizde çektiğimiz fotoğrafta kapı eşiğinde ayakta duran fotoğrafı gösterdik: -İşte bu çocuk... Boylu poslu, on sekiz yaşında hayatının baharında bir gençti... Babaannesine taziyeye gelenlere ayakta hizmet için bekliyordu... Bir ay sonra kendisi için taziyeye gelineceği kimin aklına gelirdi? Ecel yaşlı genç demiyor, sıra beklemiyordu... Diğer yandan annesinin yokluğuna nasıl alışacağını bilemeyen baba bir ay sonra oğlunun da yokluğuna alışmak mecburiyetinde kalmıştı... Bu vesileyle bir ay arayla vefat eden yengemize ve torununa Allahtan rahmet, önce annesini sonra oğlunu aynı tarz bir kaza ile kaybeden dayımıza ve yakın akrabalarımıza sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. İ.M.-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.