"Okuduğumda fark ettim ki sanat ve edebiyat üzerine kaleme alınmış bir yazıydı."
-Siz Arapçadan ya da Osmanlıcadan anlar mısınız, dedi.
"Rahmetli babamın çekmecesinden aldım bu kâğıtları. Acaba ne yazıyor merak ettim.
-Arapça bilmiyorum ama Osmanlıca ise yardımcı olmaya çalışırım.
Baktım Osmanlıca yazılmış... Sekiz on sayfalık metni okumaya çalıştım. Mükemmel bir el yazısı... A4 kâğıdın yarı boyunda teksir kâğıtlarına yazılmış on üç sayfalık bir bilgi.
Doğrusu ben de dinî bir bilgi olduğunu düşünüyordum. Metni okumaya başladım... Fark ettim ki sanat ve edebiyat üzerine kaleme alınmış tarihî bir yazıydı.
Başlığı "Ulu şehidimiz Çelebi Cihan Bey" idi.
"Şehitler ruhu anılırken, bütün Kırım Türklerinin baş eğdiği kurbanlar kurbanı Çelebi Cihan'ın, edebiyat sahasında da yapmış olduğu büyük hizmetleri, onun bize bırakmış olduğu edebi miraslar hususunda durmadan geçemeyiz... Onun edebi mirasları diyorum, çünkü onun şiirleri bütün halk tarafından benimsenmiş halkın dilinde de şan olmuştur. Bu ulu simanın bugünkü günde yegâne abidesi, onun şiirleri onun..." diye devam edip gidiyordu edebiyat bilgisi...
İnternete girip Çelebi Cihan diye arattırdığımda isminin Numan Çelebi Cihan olduğunu 1885 yılında Kırım'da Sonak köyünde doğduğunu öğrendim. Kırım Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı ve Kırım Tatar Millî Marşı Ant Etkenmen'in de yazarıymış. 23 Şubat 1918'de Bolşevikler tarafından şehit edilmiş. Naaşı parçalanarak Karadeniz'e atılmış. Hakkındaki yazının www.vatankirim.net/yazi.asp?YaziNo=154 son bölümünde şu bilgiler vardı: "Tutuklandığında Çelebi Cihan'ın çerçevesindekilere şu sözleri söyledi; "Kırım Hükümet-i Millîyyesi ve Kırımlılar mutlaka tekrar yaşayacaklardır." Sevastopol'de diğer Kırım Tatar mücahitleriyle beraber zindana atılan Çelebi Cihan, insanlık dışı bir muameleye ve vahşete maruz bırakıldı. Kurşuna dizilmek suretiyle şehit edilen Çelebi Cihan ve dava arkadaşlarının naaşları kimse bulamasın diye Karadeniz'e atıldı. Kırım Tatarlarının vatan Kırım mücadelesinde derin izler bırakan Numan Çelebi Cihan, bu uğurda mücadele veren bütün Türk Dünyası sevdalılarına yol gösterecek, ışık tutacaktır. Ruhu şâd olsun..."
Sonra düşündüm, bu millet bırakın ecdadının mezar taşını okumayı, kendi babasının el yazısıyla yazdığı notu bile okumaktan uzak bırakılmıştı. Üstelik "evde böyle birçok belge var" diyordu... Daha ötesini konuşmaya gerek var mı?
Y. H.-İstanbul