"Kendime geldim iyice... Bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler..."
"Mısır'daki atış taliminden sonra bizi alıp Çanakkale'ye getirdi İngilizler. Savaşın şiddetini ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler, geceyi gündüze çeviriyordu zaman zaman...
Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi?
İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyor. Meğer barbarlıktan değil, kalplerinde ki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim. Biz karaya çıktık. Taarruz ederken bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim."
Meraktan ağzım açık yaşlı Avustralyalıyı dinliyorum. Savaşın dehşetli anılarını anlatırken hastalığına rağmen tir tir titremeye başlamıştı:
"Gözlerimi açtığımda kendimin yabancı insanların arasında gördüm. Nasıl korktuğumu anlatamam. Çünkü İngilizler bize Türkleri barbar kimseler olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar. Bana hiç de öfkeli bakmıyorlar. Kendime geldim iyice. Bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok azdı. Bu halde bile kendileri yemeyip bana ikram ediyordu. Şoke oldum doğrusu. Dedim ki kendime:
"Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürür. Ama öldürmüyorlar... İsteseler önceden öldürebilirlerdi. Hâlbuki beni cephenin gerisine götürdüler."
Esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla 'yazıklar olsun bana' dedim. 'Böyle asil insanlarla niye savaşıyorum ben? Niye savaşmaya gelmişim? Bu İngiliz milleti ne yalancıymış? Ne kadar Türk düşmanıymış' diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne yapsam? Düşündüm durdum günlerce... Nihayet serbest bırakılınca memleketime döndüm. Memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayrağını yaptırdım. Bu bayrağın hatırası bu işte..."
Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o anlatmaya devam etti... (DEVAMI YARIN)