Ona "Ağabey" diyordum... Evliydi... Yakın akrabamızdı. Benden de 5-6 yaş büyüktü... Efendi biriydi. O gün bize uğramıştı. Ben çarşıya gidecektim o da şehir merkezine. Beraberce evden çıkıp otobüse birlikte bindik. İki kişilik koltuğa beraber oturduk. 2. durakta, uzun saçlı, uzun boylu çok güzel bir kızcağızla yanında yaşlı bir teyze bindi. Akrabam genç kalktı, yaşlı teyzeye yer verdi. Kendisi de, o genç kızın hemen yanıbaşına dikeldi. Kızın saçları uzun gür ve parlaktı. Öyle ki ben bile hayran kalmış, biraz da kıskanmıştım. 80'li yıllardı... Gençlik dönemimizin en güzel zamanlarını yaşıyorduk! Genç kız olarak hayallerimizin zirvesindeydik. Pantolon giyip uzun parlak saçlarımızı itinayla tarayıp omuzlarımızdan aşağıya sarkıtarak havalı havalı gezmek... Nefsimize öyle hoş geliyordu ki! Çevremize bakarak yaşıyorduk. Aile kültürümüz dini ağırlıklıydı. Ama biz gençtik... Çevre kültürün etkisi aile kültürünü gölgede bırakıyordu. Bir genç kız olarak ailemin istediği gibi olamıyordum. İçimden gelmiyordu. Otobüste bir ara başımı çevirdiğimde gördüklerime inanamadım. Akrabam genç o güzel kıza aşırı yakın duruyordu. Kızın arkası dönüktü. Otobüs sarstıkça da kazara (!) çarpıyordu. Şaşırdım. Kız da halinden şikayetçi değildi. İneceğimiz durağa yaklaştığımızda, kızın saçlarını koklayıp eliyle dokunduğunu görünce çok kötü olmuştum. Midemin bulandığını hissettim. Aşağıya inince sinirden titriyordum. Bağırdım: -Abi sen ne yapıyordun öyle? Pis bir şekilde sırıttı: -Ya kızın saçları çok güzeldi dayanamadım. -Sen de evli değil misin? Hanımının da saçları güzel? O da her gün işe gidiyor. Biri de senin eşine böyle yapsa kabul edebilir misin? Bir tuhaf oldu. "Hiç düşünmemiştim" diye mırıldandı. Çok etkilenmişti. Sinirlerim çok bozulmuştu. Eve nasıl döndüğümü bilemedim. Allah'ım, ben de defalarca saçlarımı omuzlarıma döküp etrafıma tepeden bakarak yürümüş, otobüste ayakta yolculuk yapmıştım. Ne kadar dikkat etsek de böyle art düşünceli insanlar hep olacaktı. O günden sonra giyim tarzımı ailemin öğrettiği kültüre göre ayarlamaya karar verdim... Bir sene sonra evlenmiştim. Eşim görevli olarak başka bir il'e gittiğinde ay başında maaşını ben alıyordum. O yıllarda maaşlar iş yerinden veriliyordu... Bir cuma günüydü. Rahmetli babacığımla yola koyulduk. Maaş alacağımız kurum, Hacı Bayram Camiine yakındı. Öğle vaktiydi. Maaşımızı aldık. Babam: "Kızım sen bahçede otur. Ben de cumayı kılayım" dedi. Ben de bir yer bulup oturdum. Vaaz dinlerken yanıma 50 yaşlarında bir teyze geldi. Saçları taranmış, üzerinde kısa kollu bir bluz vardı. Göz göze geldik. Selamlaştık. Ama konuşmadık. Ben vaazı dinlerken o da sanki beni süzüyordu. O zamanlar gençlerin başörtü takması çok nadirdi. Galiba kıyafetimi yadırgadı, diye düşünürken dedi ki: "Kızım yanında yedek bir eşarp var mı?" "Eşarp mı? Şey yoo.. İyi de eşarbı ne yapacaksınız ki?" Manalı gözlerle baktı. Başını öne eğdi. Ağlıyordu: "Babaannem dini bütün bir insandı. Biz çocukken bize bir şeyler anlatırdı. O vefat ettikten sonra kimse dinimizi anlatmadı. Biz de merak etmedik. Gençliğimiz boşa geçti. Şimdi seni görünce çok etkilendim, böyle ne güzel olmuşsun." Elini omuzuma koydu şefkatle sıvazlarken: "Güzel kızım, şu mübarek zatın huzurunda söz veriyorum ki; eve gider gitmez ben de senin gibi giyineceğim" dedi. Yerinden kalktı. Ana kız gibi kucaklaştık. Ne zaman Hacı Bayram'a yolum düşse o teyzeyi hatırlarım. Rumuz: "Huzur"-Ankara Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00