Sen... Gençliğinin zirvesinde iken, gece bekçisi kadrosuyla çalıştığın ofisin beşinci katında, yan yana iki masa üzerindeki iki telefondan birisiyle diğerini arayıp sonra da kendi kendine: "Alo orası burası mı?" diye konuştuğunu anlatan ve bununla da övünen arkadaşım... Arkadaştık seninle. Sana o kadar inanıyordum ki, kendim kadar... Beni aldatıyorsa diye bir duygu zerre gelmiyordu aklıma. Yalnız ara sıra gelip diyordun ki: -İleride bana beddua etmeyeceksin değil mi? -Etmeyeceğim. Biliyor musun kibar arkadaşım... Kandırmışsın beni... Beni istemeyen birine baskı kurarak benimle evlendirmeye zorlamışsınız... Bunu fark ettiğimde içim cızz etti... Kendimi kızgın bir çölün ortasında yapayalnız buldum... Meğer ben zannediyordum ki, naz yapan birini ikna etmek için uğraşıyorsun. Ailesinin cehaleti sebebiyle kızlarına baskı kurarak istemediği halde, istemem dediği halde benimle evlendirmek için baskı üstüne baskı yapmışsınız meğer. Bu kadarını bana söylemedin be arkadaşım... Niye ama niye? Ne kastın vardı bana? Bak biliyormuşsun sen de... Onun için ileride bir sıkıntı olacağı için gelip gelip soruyormuşsun: -İleride bana beddua etmeyeceksin tamam mı? Ah arkadaşım... Anla ki yıllar geçtiği halde hâlâ bir ıstırap içindeyim. Bu ıstırabım hiç küllenmiyor... Ve bu hayat gün geçtikçe birbirine yük olan iki farklı karakterin bir arada bulunmak zorunda olduğu bir cendere oldu... Aynı evi paylaşmak zorunda olan ama hiçbir ortak paydaları olmayan iki farklı insanın bir hayat sürdürme zorunluluğu veya cezası... Haberini alıyorum bazen seni unutmak istediğim halde. Sen kendin gayet güzel bir evlilik hayatı sürüyormuşsun. Çoluk çocuğuna da gayet güzel evlilikler hazırlamışsın. Ben ise her akşam adımlarımın gitmediği evime giderken ve her sabah evli olduğum halde hayata tek başıma başlarken hep senin tarifini yapamadığım o gülümsemeyle bana tekrarlattığın o sözleri hatırlıyorum: -İleride bana beddua etmeyeceksin değil mi? Sana söz verdim be arkadaşım. Beddua etmiyorum... Ama bilesin ki arkadaş, o günden ta bugüne... Hayatı, her gün daha bir artan zehir gibi yudum yudum tamamlıyorum. Evdeki de hayatı zehir olarak yudumluyor. Tıpkı Eşkıya filmindeki Keje gibi... Ve bilesin ki aldığım her nefeste unutmak istesem de seni unutamayıp sadece derin bir iç geçirerek ah çekiyorum. Attığın her kahkahada, tattığın her mutlulukta, benim acıyla yutkunuşumu, bana zehir ettiğin hayatı yudumlamakta olduğumu da hatırla olur mu? Rumuz: "Arkadaş"-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00