Haydar, şefkatin sözlük manasını herkes gibi okumuştu ama kompozisyona gelince susup kalmıştı. Belli ki kompozisyonu hazır değildi. Başımızda bekleyen öğretmenimin ses tonu bir anda yükseldi. -Ne o Haydar? Yoksa sen ödevini yapmadın mı? -Yapamadım öğretmenim. Aldığı cevabın etkisiyle öğretmenimin yüzüne öfke ile karışık bir heybet çöktü. Sağ elindeki tahta cetveli havaya kaldırdı: -Aç çabuk elini. Ben vurmaktan usandım sen dayaktan uslanmadın. Haydar, iki avucunu da açıp minik parmaklarını tahta cetvele teslim ettiğinde göz ucuyla defterine baktım. Aaa, aslında ödevini yapmaya uğraşmıştı. Ama yapamamıştı demek ki? Tıpkı benim evde yapamayıp annemden yardım istediğim gibi. Ama onun annesi yoktu ki? Kimden yardım isteyecekti? Ödevini yapmaya gerçekten uğraşmış yazmış silmişti. Hatta bu uğraş içinde defterin çizgileri bile silinmişti yer yer. Kendini anlamayan öğretmene "uf!" dahi demeden uzattığı minik ellerine inen cetvellere eş birkaç kelime döküldü dudaklarından: -Öğretmenim ben şefkati hiç tanımadım ki! Şefkatim ben doğunca ölmüş... Annesizliğin buruk ifadesi, kara bulutlarla kaplı mavi gözlerin pınarından birer damla olarak süzüldü. Tüm sınıfı bir anda hüzünlü bir sessizlik kapladı. Her şefkat hikâyesinin başkahramanı anne değil miydi? Haydar bir gün önce, işte bu duygularla mücadele edip mağlup olmuştu. Kompozisyonlar okunurken sessizliğe bürünmesinin sebebini o an daha iyi anlamıştım. Dinlediği şefkat konulu her kompozisyonun ana teması anneydi ve Haydar onu tanımıyordu. Annesi hiç olmamıştı hayatta iken... Afacan görünümlü Haydar'ın öksüz yüreği burkulmuş ve en hassas yerinden vurulmuştu. Onun bu duygusundan habersiz öğretmenin elindeki tahta cetvel bile belki Haydar'ın ellerini kızartırken kendi hışmından utanmıştı. Bir iki defa öksürerek boğazındaki hüzünlü düğümü açan öğretmenim, döndü ve benden istedi yazımı okumamı. On dakika öncesine kadar okuma sırasının bana gelmesini sabırsızlıkla bekliyordum. Ama şimdi okumaktan kaçıyordum. Her satıra işlediğim şefkati, elleri sızlayan, başı önüne eğik sessizce ağlayan Haydar'ın yanında nasıl okurdum? Gözlerim öyle dolmuştu ki taşması için bir damla bile yetecekti. Yüreğimin alt katmanlarında barınan hüzün açığa çıkmıştı. Kompozisyonumu okumak istemediğimi söyleyemiyordum. Kafamı kaldırıp öğretmenime baktığımda yüzünde "oku" ifadesi olduğunu gördüm. Sesim rüzgâr almış elektrik telleri gibi titriyordu ama okumalıydım. Devamı yarın... > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00