"Sen nefrete bile layık değilsin!"

A -
A +

Ütüyü fişten çektiğinde boynu tutulmuştu. Otuz üç sene, beş kişilik ailesi için bir başına mücadele ediyordu. Dudağında acı bir gülümseme belirdi. Çocukluğundan bugüne hayatının hiçbir döneminde rahat yüzü görmemişti. Ütülediklerini gardıroba asmak için yatak odasına girdi. Gözü yatakta uyuyan adama ilişti. Nefretle mi yoksa acıma hissiyle mi bilemeden baktı... Otuz üç yıllık evlilik hayatında kendisini ne kadar mutlu etmişti bu adam? Ona hiçbir zaman "Hayat arkadaşım," diyememişti. O sadece çocuklarının babasıydı. Peki, babalık görevini yerine getirebilmiş miydi? Her iki evladı da lise sona kadar okuyabilmiş askerliklerini zor şartlarda yapmıştı. Ellerin desteğiyle işe girebilmişlerdi. Her ne yaşadılarsa gecikmeli olmuş bu yüzden de hâlâ kendilerine bir düzen kuramamışlardı. Çok üzülüyordu. "Hiç olmazsa onlar düzenli bir hayat kurabilseydi..." Dönüp yatağında uyuyan kaygısız adama baktı tekrar. İnsan bu kadar mı gamsız olurdu? Yüreğinin acıdığını hissetti. "Sen nefrete bile layık değilsin" diye söylendi. 60 yıllık ömürde, çocukluğa çıksanız 45 yıl boşa yaşamıştı. Tek düşüncesi çok para ve renkli bir hayat idi. Ne kadar zıt kutupların insanlarıydılar. Karşısındaki bir psikopattı. Kendisini ve çocuklarını öldürmekle korkutuyordu. Yapar mı yapardı... Üstelik bir şekilde "Deli" raporu almıştı. Korkusu kendisi için değil üç evladı içindi. Salonda koltuklardan birine yığılırcasına oturdu. Yapılacak çok iş vardı. Hafta başı işine dönmeliydi. Yeğeninin çocuğuna bakıyordu iki yıldır. Ev almışlardı banka kredisiyle. İki oğluyla beraber borç ödemeye çalışıyorlardı. Yatakta uyuyan adamın aileye bir faydası yoktu. -Çay hazır mı!? Homurtulu sesle sıçradı. -Kahvaltıyı hazırla! Dışarı çıkacağım. Kahvaltısı çoktan hazırdı zaten. Her zamanki gibi yine açık renk gömleklerden birini takım elbisenin içine giymişti. Her zamanki küstah ve küçümseyen bakışlarıyla önüne gelen çayını gürültülü bir şekilde karıştırmaya koyuldu. Beş on dakika içerisinde kahvaltısını bitirip; "Hadi eyvallah" diyerek çıkıp gitmişti. İlgisiz kocanın ardından kendini yatağa attı ağladı, ağladı ağladı... Neden sonra başını kaldırıp etrafına bakındığında yatmadan evvel okuyup teselli bulduğu esere gözü ilişti. İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Mektubat'ıydı. bağrına bastı. Rastgele bir sayfa çevirdi: "Ey sonsuz merhamet sahibi, acizliğimi afv ve mağfiret eyle. Bu yaşadıklarımın hayır mı, şer mi olduğunu bilen ancak sensin. Bunları yaşamamı diledin. En iyiyi bilen sensin" diye devam ediyordu... Ya Rab... Aczimi bağışla, yüreğimi ferahlandır dayanma gücü ver. Sevdiklerini sevdir, sevmediklerinden uzaklaştır. İman selameti nasip eyle... Amin... Rumuz: Çileli Ömür-Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.