"Sen patron olacaksın!"

A -
A +

Meçhul fakir birkaç lokma ısırdı. Gülerek ve gözlerime bakarak ayağa kalktı. Sonra hiçbir şey demeden uzaklaştı. Bakakalmıştım ardından... Tam altı ay sonra Havra Sokakta yine karşılaştık... Bir sağa bir sola bakarak ilerliyordu. Üzerinde aynı palto, başında aynı bere... Göz göze geldik. İkimiz de durduk. Elimi uzattım. O da uzattı. Oh bu kez tuttu elimi: -Bak şimdi oldu. -Ne oldu? -Artık el sıkışabiliriz. Gülümsedim... O da gülümsedi... -Yemek ister misin? -Sen parasını ver. Ben sonra alırım... Elimi cebime attım. Bozukluklarla 8-10 lira kadardı. Bıraktım avucuna... "Bu çok" dedi. "Senin de ihtiyacın vardır." Cebimdeki son paraydı. Bozuklukları aldı. Kâğıt parayı uzattı. Evet, o bir dilenci değildi. Ayrılırken gülümsedi: "Merak etme. İleride patron olacaksın!.." Etraf kalabalıktı! Arkama dönmeden yürüdüm. Ama içimde o kurumaya yüz tutmuş umut filizleri ziyadesiyle kanmıştı suya, yeniden yeşermek için... Zira bu yoksulluk zor zanaat idi... Birkaç yıl sonra patron olamamıştım ama büyük bir şirkette yöneticilik gibi bir iş bulmuştum. Ekonomik yönüm de hamdolsun iyi bir seviyeye gelmişti... Bir yaz akşamıydı. İş yerinde geniş tabanlı bir toplantı sonrasında kalabalık bir grup halinde sahilde çaylarımızı içmiş dağılmıştık. Çerezci Erol Abiye uğramak geldi aklıma. Yolumu değiştirdim Basmane'ye. Bulvarların kesiştiği adada, trafik ışıklarının orada göz göze geldik. Beni unutmuş gibi bakıyordu. İçimden sarılmak geldi. Ve kollarına kendimi bıraktım. Cadde hınca hınç insan doluydu. Herkes bize bakıyordu. Bir beyefendi ile bir dilenci Çankaya'nın göbeğinde sarılmıştı birbirine... Zaman su gibi akıp geçiyordu. İşlerim açılmıştı. Ve bir akşam aynı filmlerdeki gibi rastladım ona... Araba farları gözünü alıyor kamaşan gözlerini koruyordu. Aracımı sağa çekerek durdum. Ardından koşar adım takip ettim. Hava çok soğuktu! Üzerinde gene aynı palto. Bana baktı. Ben de ona... Titriyordu soğuktan, sesi bile... -Patron sen misin? -Evet. -Hava çok soğuk patron! Bu palto çok eskidi. Sende palto var mı? -Üstümdekini... -Hayır olmaz! Hem bana uzunca lazım! -O da var. İstersen birlikte gidip hemen alalım. -Şimdi olmaz. Sen bir ara getirirsin. O yan sokağa daldı. Ben ise arabaya... İkimiz de üşüyorduk. O dışından. Ben içimden. O gece evdeki kaşmir paltoyu bir torbaya koydum. Ama aradan bunca zaman geçmesine rağmen bir daha ona rastlayamadım. Bugün mü? Kendi şirketimin sahibiyim. O'nun deyimiyle: "Patron..." O palto ise hâlâ duruyor. Rumuz "Güllaç"-İzmir > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.