Çoban piknik yerinde kendi hayatıyla ilgili anlatmaya devam ediyordu: -Hikmet-i Hüdâ, başım dışarıda kaldığı için boğulmamışım. Güç bela beni sahile yakın kulübesine taşıyor. Eşi ve kızı da ona yardım ediyorlar. Buralar yani Pendik, o zamanlar tam bir piknik yeri gibiydi. Her taraf geniş bahçelerle doluydu. Kayınpederimin eşi-dostu bol imiş. Onların da yardımı ile Kadıköy'ün en ünlü doktoru Rum Anayhit Hanımı bile başıma getiriyorlar. Günlerce baygın yatmışım. Bir iki defa adamcağız hastaneye de götürüp getirmiş. O zamanın emniyeti bu olayı araştırmış ama bir sonuç çıkmamış. Bir ay sonra kendime gelmişim. Ama aynı bir robot gibiymişim. Konuşamamışım. Zaman içinde düzelir umuduyla, Allah rızası için bana kendi evlatlarıymışçasına bakmışlar... Aradan elli beş yıl geçti. Hâlâ yirmi beş yıllık hayatımdan habersizim. Önceleri merak etmiştim. Hatta işten artan zamanlarda motorla sahillerdeki çay bahçelerinde oturup birilerinin beni tanımasını bekledim. Ama nafile. Ne beni tanıdılar, ne ben geçmişimi hatırlayabildim? Beni kim dövdü? Niçin denize attılar? İyi bir adam mı, yoksa kötü bir adam mıydım? Daha sonra bu soruları ben de unuttum. Etrafımda beni sevgi kaleleriyle kuşatan güzel insanlar vardı. Artık ayağa kalkınca kayınpederim ne iş yaparsa ben de ona yardımcı oldum. Evde onun iki çocuklu dul bir kızı vardı. Hayırsız birine düşmüş. İki çocuğu ile karısını bırakıp gemilerle dünya turuna çıkmış hayırsız damat. İki yıl sonra da ölüm haberi gelmiş. Aradan iki yıl geçmişti. Kayınpederim bir gün bana dedi ki: -Seni bu hâlinle ailece biz beğeniyoruz. Geçmişini kaybetmiş, yani yeni doğmuş iki yaşında bir adamsın. Sen belli ki bir suç da işlememişsin. Öyle olsaydı seni arayıp bulurlardı. Eğer benim dul kızımı beğenirsen seni onunla evlendireyim. Ben de dedim ki: -Ben senin kızınla evleneyim ama benim nüfus kâğıdım yok ki. -Olsun, dînî nikâhını yaparız. Gerisi Allah kerim, dedi. Hemşehrisini, eşini dostunu topladı. Onlara çay bahçesinde bir yemek tertip etti. Bizi kendi elleriyle evlendirdi. O vakit iki çocuk çok küçüktü. İkisi de erkek çocuğuydu. Bana zamanla baba da dediler. Ben de onları evlat olarak gördüm. Allah zaten bize başka çocuk da nasip etmedi. Denizin suyunda uzun süre kaldığımdan dolayı zaten yarı donmuş olarak beni çıkarmışlar. Rum doktor o zaman kayınpederime demiş ki: "Bu delikanlının ileride çocuğu olmayabilir!" Ben bunu hiç dert edinmedim. İki tane sevebileceğimiz çocuğumuz, elini öpebileceğimiz annemiz ve babamız vardı. Allaha ne kadar şükretsem azdı. Devamı yarın... > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00