Seni hep kıskandım

A -
A +

“Senin çok güzel elbiselerin vardı; benim yoktu. Senin arkadaşların çoktu, benim yoktu”

 

 

 

Ben hiç böylesini görmemiştim gerçekten de. Nereden ve kimden mi öğrendim? Emekli bir öğretmenden… Babası 1966’da köy muhtarıdır. İlkokulu bitirir o yıl. Öğretmeni, “Bu çocuğu okut Muhtar. Okutmazsan hakkımı helal etmem sana” diye ısrar eder.

 

Nihayet 12 yaşında başladıkları okulda bir, iki, üç derken, 1972’de son sınıftadırlar. Üç ay sonra öğretmen olacaklardır. Ancak Kaddur Aksoy’un önemli bir üzüntüsü vardır. Der ki:

 

“Yeni aldığım her gömlek ve ceketin kolları gizlice kesiliyor; ayakkabılarım da kesilerek terlik yapılıyordu. Elbiselerimi koyduğum çelik dolaba kilit vurdum. Terlik şeklindeki ayakkabıyı, kolu kesilmiş ceketi giyemezdim. Babamdan sürekli para istiyordum. O da nedenini sormadan gönderiyordu.”

 

Elbise dolabını kilitledikten sonra, bu kez sınıfta oturduğu sıradaki kitap, dosya ve defterleri yırtılıp çöpe atılmasın mı? Öğretmen okullarında önemli bir müdür yardımcısı olan eğitim şefine gidip anlatır başına gelenleri. Şef der ki:

 

“Okulda yakın bir akraban var mı?”

 

“Evet, var… Hem köylüm hem akrabam çok yakın arkadaşım.”

 

“Tamam… Git, o arkadaşını gizlice takip et.”

 

“Hayır hocam! O bana asla zarar vermez. Bu duruma o benden daha çok üzülüyor. Ondan asla şüphelenmem.”

 

“Sen beni dinle!”

 

‘Olmaz, olamaz’ diye düşünür; öğretmen adayımız ama yine de bir kurt düşer içine.

 

Çift katlı bir ranzada altlı üstlü yatmaktadırlar yıllardır. Sabah erkenden ranza sallanınca, çaktırmadan bakar ki Kaddur, arkadaşı acele giyinip çıkar yatakhaneden. O da hemen kalkıp takip eder arkadaşını. Doğruca sınıfa girdiğini görür. Pencereden gizlice izler onu. Sırasından bir kitabı alıp yırtmaya başlayınca dayanamayıp koşarak girer içeri:

 

“Niçin yırtıyorsun kitaplarımı? Yoksa elbiselerimi, ayakkabılarımı da mı sen kesiyordun?” diye sorar.

 

“Evet, hepsini ben kestim.”

 

“Ama neden? Biz arkadaş değil miyiz?”

 

“Hayır, arkadaş falan değiliz biz” sözü üzerine ilk yumruğu vurur; suratına arkadaşının. Uzunca bir dargınlıktan sonra barıştıklarında, özür dileyerek şöyle açıklar arkadaşı:

 

“Evet, altı yıl boyunca hep seni kıskandım. Neden mi? Babam bana 10 lira gönderirken, sana 100 lira geliyordu. Senin çok güzel elbiselerin vardı; benim yoktu. Senin arkadaşların çoktu, benim yoktu. Kısacası seni hep kıskandım.”

 

Hüseyin Erkan

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.