Sesim kesilecekse öyle kesilsin!

A -
A +

'Niyet hayır akıbet hayır' derler... İzmir Fuarı'na gezmeye gitmiş ve fuarda "Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye" kitabı almıştım. İyi ki de almışım. En önemlisi de iyi ki de okumuşum. Otuz seneyi bulmuştur. Bu "iyi ki..." demelerimin ne anlama geldiğini az sonra başıma gelenleri okuduğunuzda anlayacaksınız. O bilgilere göre yaşamaya çalışıyor olmam da tam otuz sene sonra bakın nasıl karşıma çıkıyordu. Bir gün bir fabrika arsası almıştım. Arsaya da foseptik çukuru kazdıracaktım. Lakin o kitapta okuduğum bilgilere göre benim buraya iki ayrı çukur kazdırmam gerekiyordu. Birisi herkesin kazdırdığı foseptik çukuru. Diğeri de benim kitaptan öğrendiğim bilgilere göre hareket ederek kazdırdığım "mutfak atıklarının toplanacağı" bir kuyu. Çünkü kitapta yazıyordu ki: "Temiz su ile pis suyun birbirine karışması uygun değil" Hani ekmek kırıntıları falan olur mutfak atıklarında... Neyse, aradan yıllar geçmişti... Fabrikayı sanayiye taşımıştım. Bahçesinde ağaçlar vardı. Sulamak gerekiyordu. Ben de bir gün öğleden önce fabrikanın olduğu bahçeye gittim. Ağaçları sulamak istemiştim. Sulama yaparken nasıl olduysa, bir dikkatsizlik sonucu foseptik çukurunun üzerine koymuş olduğum tahtanın üzerine bastım. Bir tanesi çürükmüş tahtanın. Ben de tam ona basmışım. Eh tahta sağlam olmayınca kırıldı ve foseptiğe düştüm... Düşmemek için tutunmak isterken ayaklarım ellerim yara bere içinde kaldı. Ama ne çare? Yine de 3.5 m derinliğindeki çukura düştüm. Çok şükür ki, kitapta okuduğum "mutfak atıkları, ekmek kırıntıları dolsun" dediğim ikinci çukura düşmüştüm. Şükrettim. Benim için korkulu anlar başlamıştı. Çünkü çukur 2 metre 10 cm su ile doluydu. 1 metre 40 cm boşluktu. Çaresiz; oradan çıkamayacağımı anladım. Tutunacak bir yer olmadığı için de yüzmem gerekiyordu. Çok şükür iyi yüzme biliyordum. Çevremde ise bir tek komşu vardı. Onun bahçesi içerideydi. Ama ne vakit arabamı görse yanıma uğrar ve "Mustafa Abi selamün aleyküm" der beni görmeye gelirdi. Ben de bir umut "İnşallah gelir de beni buradan çıkarır" diye düşünmüş ve ümit etmiştim. Ama saatler geçmesine rağmen gelen giden yoktu. Tabii bu arada "imdat!" diye bağırmaya da başladım. Belki komşum duyar diye. Fakat "imdat" diyeceğime "Allah Allah!" diye bağırmaya başladım. Sesim kesilecekse öyle kesilsin... Ama nafile gelen giden yoktu. Fabrika olduğu için çevrede de kimseler yoktu. "Allah'ım sen yardım et" diyordum. (Devamı yarın) > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.