Sevgiden doğan nefret miydi?

A -
A +

Keban'ın temelleri atılırken "Bu köy de baraja gidecek..." dediklerinde babamın kan beynine sıçramış. Çok içerlemiş bu gelişmeye. Devlete başkaldıracak değil elbet. Ama o kimseler gibi yapmamış. Yüklemiş göçü ver elini gurbet. Birçok komşu ve akraba çevre köylere, çevre il ve ilçelere taşınmışlar. Ama babam düştüğü durumu kabullenememiş. Çok yalvarmış kardeşleri... Amcaları... Ama kimse durduramamış. Ben henüz çocuktum. Neyin ne olduğunu bilmiyordum bile... Anadolu'nun bir köşesine göç etmiş babam... Biz memleketimizden uzakta büyüdük... Ama ne vakit köyden söz açılsa, babamın uzak ufuklara bakıp gözlerinden sicim gibi yaş döktüğünü görürdüm. Bu ne memleket sevgisiydi... Sevgiden doğan bir nefreti mi yaşıyordu babam? Yoksa nefret ediyormuş gibi davransa da bir türlü sevgisinden vaz mı geçemiyordu?.. Yıllar geçmiş koca koca adamlar olmuştuk. Bir yanımız buradaki evimizde olsa da bir yanımız köyümüzdeydi. Düğünlerde, bayramlarda seyranlarda anacığım kendi köyümüz olmasa da hısım akrabaların bulunduğu köye gitmek için izin isterdi. Hiç vaki olmadı izin vermediği... Ama hep diyordu ki: -Bu hususta bana dokunmayın. Halamlar, amcamlar, köyün ileri gelenlerinden çok soran oluyordu babamı... Ne olur gelse de bir yüzünü görsek balam... -Baba hep seni soruyorlar. Yüzünü özlemişler... Niçin gitmiyorsun? Bak yıllar geçti... O topraklar baraj oldu. Memleket elektriğe suya kavuştu. O konuyu açtırmıyordu... Ama bir gün nasıl olduysa vasiyetnamesini okumuştum. "Cenazemi köyüme gömün" yazıyordu... Dedim ki: -Ya baba, hem kendine hem bize eziyet etme. Bırak artık şu inadı. Burası da evimiz, köyümüz de vatanımız. Eş dost seni soruyor... Durdu durdu... Enteresan bir söz etti: -Döndüm gidemiyorum... Gidersem de dönem... Böylesi romantik duygulara karnımız toktu... Ama yaşlı olması sebebiyle "Ne alaka?" diyemiyorduk. Asıl bizim duygularımızın ne alaka olacağını nereden bilebilirdik. Bir düğün vesilesiyle yine çağırmışlardı aileyi... Halam da çok ısrar etmişti: -Abi ne olur bu defacık kırma. Bir hasret giderelim ne olur? Hepimiz ısrar edince adamcağız "Anlaşıldı" der gibi başını sallamış ve sessizce bu defa memlekete gitmek üzere hazırlanmayı kabul etmişti. Çok keyifli bir yolculuk olacaktı. Hem eşin dostun düğününe katılarak sevinecek ve sevindirecektik. Hem de babam yıllar sonra köyüne ve hayatta kalan hısım akrabalara dünya gözüyle bir "merhaba" diyecekti. Gittik güle oynaya memlekete... Halamlar babamı görünce hıçkırıklarını koyuverdiler... Sevinç gözyaşlarını uzaktan görenler sanki onların bir ölüm için ağladığını zannederlerdi. Tabii iki gün sonra bu ağıtların ölüm için olacağını bilemeden... Evet... Meğer o babam, yıllarca "gitmeyeceğim!" diye direnirken aslında hasretiyle yanıp tutuştuğu, vasiyetine gizliden gizliye not ettiği topraklarına kavuşmak için kabul etmişti teklifimizi. O gün ajanslara yürekleri parçalayan bir haber düşmüştü: "Düğün konvoyunda, gelin arabasının önünün bahşiş almak için kesilmesi nedeniyle meydana gelen zincirleme trafik kazasında 6 kişi ölmüş 100'e yakın isim yaralanmış, ortalık savaş alanına dönmüştür" deniyordu. Gerçi o kazada gelin ve damat yara almadan kurtulmuş ama düğün onlara da zehir olmuştu. Ama ajanslar benim babacığımın yıllar sonra ısrarla yapılan çağrıyı kıramayıp gittiği o topraklara bu kaza sebebiyle bir daha dönmemek üzere gidenlerden olduğunu bilmiyordu... > Rumuz: "Hasret"-Çorum Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.