Babamın son günleriydi. Hastaneden aramışlardı: -Gelip babanızı götürün. Ciğerleri artık bitmişti. Çünkü alkolik bir adamdı. O kadar ki su yerine neredeyse alkol alırdı. Zavallı anneciğim kahrını çekmişti çekmesine... Ama onun haricinde kimse babamın bir kötülüğünü görmemişti... Babamın bize de hiç hayrı olmadı. Çünkü kendine hayrı olmayan biriydi... Yarı ömrü yatakta, yarı ömrü hastane köşelerinde geçti. Hep üzüldüm babam için... Çünkü babam hayatta iken de babasız büyüdük. İnşaatlarda yetiştim ben. Çalıştım çabaladım. Ekmeğimi taştan çıkardım. Çok şükür babamın aksine, ağzıma bir damlası girmedi alkolün... Namaz kılmayı da mahalle camisinin imamından öğrendim. Artık yaşlanmış ve tükenmişti babam. Hastaneye yatıralı da ikinci ay geride kalmıştı. Şimdi ise "gelin götürün" diyorlardı. Hastanede ölünce prosedür çok oluyormuş. Eve götürtmek istersiniz diye çağırmışlar. Zavallı annem ve kız kardeşimle birlikte vardık. İki kişilik hasta odasında cenaze gibi yatıyordu... Kimseyi bilmez haldeydi. Sadece bir kuru soluk... Ne de olsa babamdı. Gözlerim doldu geldi. Ölümü soluyan çehresine bakarak içimden geçirdim: "Hey koca Hüseyin Aga hey... Geldin gidiyorsun şu dünyadan... Dünyan hadi neyse de Ahiretin ne olacak?.." Tam o sırada diğer yataktaki hasta, sanki bana cevap verir gibi dedi ki: -Hastanın yakını mısınız? -Oğluyum. -Merak etmeyin... Dün gece sabaha kadar bütün dini vazifelerini yaptırdım. -Nasıl yani? -Ben müezzinim. Kendisine tövbe-i Nasuh yaptırdım. Kelime-i şehadeti ikrar ettirdim. Ben söyledim o tekrar etti. Ben söyledim o tekrar etti. Son sözü de Kelime-i şehadet oldu. Bir daha da ağzından dünya kelamı çıkmadı. Gönül rahatlığıyla alın götürün babanızı... Öyle bir tuhaf oldum ki anlatamam. Hastanın ellerine kapandım. "Hocam Allah senden razı olsun. Seni Allah gönderdi?" -İki gece önce yatırdılar beni de bu odaya. Babanız sülalesine çok düşkün olmalı. "Ecdadıma hiç küfrettirmedim" dedi bana sürekli. Bir kez daha şaşırıyordum. Çünkü babam sülalesine hiç düşkün değildi. Ama o ayyaş babam, ne zaman biri Osmanlı'ya bir laf edecek olsa deliye döner karşıdakinin lafını ağzına tıkardı... Hikmetinden sual olunmaz Rabbim... "Ecdat" derken bunu mu söylüyordu acaba? O hocaya bin teşekkür ederek babamızı eve getirdik. Zaten artık son anlarıydı. Sabaha doğru da o tövbe üzere vefat etti. Biz, ailesi dâhil, "ayyaş" diye kimsenin dönüp yüzüne bakmadığı babam, o ölüm zamanı, o müezzine denk gelmişti. Bu, hiç tesadüf olabilir mi? Rumuz: "Affet Baba"-Adapazarı Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00