Seyrek git dostuna...

A -
A +

Babam vasiyet niteliğinde bir tavsiyede bulunmadan önce enteresan bir hatırasını anlatmıştı.

 

“Askere gittiğimde bir hemşehrimle aynı bölüğe düşmüşüz. Memleketten bir kimseyle askerde tanışmak güzel bir duygu ama nedense ben bu tanışmadan sonra biraz tedirgin oldum. Çünkü o ilçe merkezinden birisiydi ben ise köyden biriydim.

 

Bizler köyden şehre indiğimizde ilçede yalnız dolaşamazdık. Hiç haberiniz olmadan bir çocuk gelir sırtınıza atlar, omuzunuza oturur, kafanıza gözünüze basar yumduğu tokadı. Sonra da bir panter çevikliği ile yere atlayıp ortadan kaybolurdu.

 

Bir de daha enteresanı çeteler vardı ki kıyafetinizden köylü olduğunuzu anladıkları için yalnız buldukları kişinin kafasına bir çuval geçirip sopayla döverler ve bundan da zevk alırlardı.

 

Askerde bu hemşehrimden böyle bir zulüm görmedim ama o da her sabah koğuşa gelir, askıdaki montumdan sanki kendi montu imiş gibi elini daldırır bana danışmaya tenezzül etmeden elli kuruş alır giderdi… O yıllarda 50 kuruş iyi paraydı. İki buçuk kuruş hatta bir kuruşun bile alım değeri vardı. 50’li yıllarda bir ekmek 30 kuruşa alınabiliyordu. Bereket versin ki birkaç ay sonra beni inzibat bölüğüne ayırdılar da bu 'cep ortağımdan' kurtuldum.

 

Sivil hayatta benim de bu arkadaşa bir defa işim düştü… O da senin yatılı Ziraat Okuluna sınava girmen onun dairesi aracılığı ile oluyordu. Ona gidip durumu anlattığımızda 'nasıl olsa yine çiftçi olmayacak mı?' diyerek dilekçeyi yırtıp atmıştı… Niye? Çünkü 'başkası okumasın' kıskançlığı göstermişti…

 

Zaman geldi biz de ilçe merkezinde ticaret yapmaya başladık. Bu arkadaş da emekli olmuş. Eş dost gezmeleri yaparken bizim ticarethaneye de gelmeye başladı. Bu ziyaretler bir iki derken her gün olmaya başladı. Her gün geliyor oradan buradan muhabbet ediyor çayını içiyor, gidiyordu. Bu ziyaretleri o kadar kanıksamıştı ki artık gelirken karşıdan sesleniyor 'Çayları söyleyiver geliyorum' diyordu…

 

Sağ olsun iş yeri komşularım bu şekilde kendi kadrolu(!) misafirlerine seslenerek çay söylerken el ile de 'getirme' işareti yaparlardı, çaycılar bunu bilirdi. Çaycı bir gün bana yardımcı oldu. Nasıl çay getirdi ise bir daha dükkâna gelmez oldu…”

 

Babam bu asker arkadaşını ve yaşadıklarını anlattıktan sonra şunu söyledi: “Oğlum gün gelir senin de boş vaktin olur ise sana tavsiyem ziyaretini bu noktaya vardırma. Önemli bir işin yoksa seyrek git dostuna...”

 

     Mustafa Ali Mahdum

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.