Şimdi de yazılı emir mi?..

A -
A +

Gece geç vakit olmasına rağmen Necati Çetinkaya Beyefendiyi aradım. Durumu kısaca özetledim: "Sayın Vekilim, durum böyleyken böyle. Bir gün vizesi geçmiş diyerek Mahimah Ablayı havalimanında içeri almıyorlar. Bu konuda bir inisiyatif..." Dedi ki Sayın Çetinkaya: "Şu an Sayın Başbakan'ın da bulunduğu bir toplantıdayım. İstanbul Valisi, kardeşime durumu benim bilgim dahilinde anlat." Hakikaten telefonda Sayın Başbakan'ın sesi de geliyordu. Allah'ım el mahkum, vicdan mecbur... Şimdi bu saatte İstanbul Valisi Sayın Güler'i mi rahatsız edeceğim? Neyse araya sora telefonda Sayın Valimize ulaştık... Durumu baştan kendisine kısaca aktarıp milletvekilimiz Sayın Necati Çetinkaya Beyin bilgisi dahilinde aradığımı arz ettim. Sayın Valim telefonda dedi ki: -Bakın Emniyet Müdürümüz Celalettin Cerrah Bey şu an yanımda. Hemen kendisine veriyorum telefonu. Ona izah et!" Kendisine teşekkür ederek, telefonda bu kez Sayın Cerrah'a durumu arz ettim: "Sayın müdürüm, bu yolcumuzun pasaport vizesinin bir gün geçmiş olmasına ivedi bir çözüm için yardımınızı talep ediyoruz." Sayın Cerrah da konuya gerçekten hassasiyet içersinde müdahil oldu. "Tamam ilgileneceğim" diyerek bizi rahatlattı... Hemen aradım Mahimah Ablayı: "Abla merak etme... Durum böyle böyle... Mülki ve idari amirlerimize arz ettik. Senin vize işini çözeceğiz." Bir müddet sonra bir telefon... Havalimanından arıyorlardı... Vizenin uzatılması işlemi için 100 TL ile gelinmesi istiyorlardı... Hemen çocuklarını aradım: -Şu an nerdesiniz? Meğer çocuklar, annelerinin Afganistan'a deport edilip gönderileceğini düşündüklerinden kucaklaşıp veda ederek ayrılmışlardı... Dediler ki: -Şu an Boğaz Köprüsü'ndeyiz. -Hemen geri dönün. Vize verecekler... Sadece 100 lira lazım... Dediler ki: "100 lira yanımızda yok. Ama Zeytinburnu'nda akrabalarımıza uğrar bulup buluştururuz." Bunlar, geri dönüp para bulup havalimanına geliyorlar. Ama vakit gece yarısını geçiyor... Galiba nöbet değişimi olmuş olmalı ki... Bu kez oradaki görevliler yeni bir mevzuatı dile getiriyorlar: -Yazılı emir olmadan yapamayız. Beyefendi, durum böyle böyle oldu. Bu saatte o insanları nasıl arayayım? Nasıl yazılı emir isteyelim? Ne dediysek olmadı... Bu vardiyadaki arkadaşlar da, belki de kendilerince haklı olarak "yazılı emir istiyorlardı..." Hadi gecenin bu vaktinde alın bakalım alabilirseniz... Mahimah Abla'ya dedim ki: "Abla hayırlısı... Sen dön bakalım Afganistan'a. Seni tekrar istek yapar getiririz..." Çok üzüldük... Ama çare yoktu... O çileli kadın, sabaha kadar havalimanında deport beklemiş. Tansiyonu düşmüş, su içirmişler. Sabaha karşı Almanya'dan Kabil'e uçan uçakla deport edip göndermişler. Ah bürokrasi ah... Neyse, Kabil'de bunu, telefonla haber verdikleri yeğeni karşılıyor. Bir arabayla alıp Mezar-ı Şerif'e götürecek... Havaalanında arabaya binip yola çıkıyorlar... Ama Afganistan geri göndermiyor Mahimah Ablayı.. Dağlar arasında yolda sele kapılıyorlar. Sel arabayı alıp sürüklüyor aşağıya dereye... İkisi de kurtulamıyor... Ara tara, cenazelerini bulmak mümkün değil. Tahminen kırk beş gün sonra buldular. Onları orada gözyaşları içinde defnettiler.... İki çocuğu da nişanlıydı... Anneleri onların mürüvvetini görebilmek için ne emeklerle hazırlamıştı çeyizlerini... Ama kısmet işte... Olmayınca olmuyor... Aradan zaman geçti... O İki çocuğu da evlendi. Birer tane de çocukları oldu. Ama Mahimah Abla'ya torun görmek nasip olmadı... Kader bu işte... Numan A. Ünal-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.