"Kendini başarılı görmeler, tenkide alınmalar hepsi gereksiz ve zararsız düşüncelermiş...”
1967-68 yılı olmalıydı. Birliğimde, tamir ettiğim bir aracın test sürüşünü yapan şoför kurs alanı dışına çıkınca bana bir hafta disiplin cezası verildi. Disiplin binası seyirlik bir yerdeydi ceza şartları da caydırıcı değildi. Ceza alanlar kendi yatağını oraya taşımak zorundaydı.
Yatsıdan sonra yatağımı sırtlanıp disipline teslim oldum. Teslim olduktan sonra dakikalar geçmiyor, süre bitmez oluyordu. Sabah namazı, on metre ilerideki alayın camisine nöbetçinin izin vermemesi ruhen çökertmişti.
Neyse kaputumu koğuşun müsait bir yerine serdim, namaz sonrası dua ederken mahkûmlardan biri “buradan kurtulmak için dua ediyorsun, benim için de dua et” demişti gülüşmüştük.
Daha ben duadan kalkmadan nöbetçi subayı geldi ve “Kalkın gidiyoruz. Birlik Trakya sınırında görevlendirildi. Alarmdayız!” dedi.
Disiplinde geçen o birkaç saat bana öyle prensipler kazandırdı ki, hayatım boyunca ondan yararlandım.
Yine başka bir zamanda bir adam arabasıyla yayaların arasına dalmıştı. Acı fren korna sesi filan kendisini uyardığımda camı açmış bir de beni azarlamıştı. Orada kendime söz verdim: “Bu adam benden önce ölürse namazına katılmayacağım!..”
Bir yıl bile sürmedi. Bir gün bir yakınımın cenazesine gittiğimde musallada iki tabut vardı. Tabutların üzerinde isim yazmıyordu. Meğer diğer cenaze bu adamın cenazesiymiş. İkisinin de namazını kıldık. Demek ki büyük söylememeli, kışkırtıcı konuşmamalıymış.
Yine bir gün yaşadığım ilçeye komşu bir ilçede pazarda işlerim rast gitmiş, elimdeki ürünlerim çabucak tükenmişti. Kayıp ve kazanç zamanlarında insanın kendini kontrolü zor oluyor, bunu biliyorum. Bazı duyguların peşinden giderek elimdeki ürünlerin satışını kendi başarım olarak görüyordum.
Neyse bu karmaşık duygular içinde ilçeye giden minibüse bindim. Koltuğuma oturur oturmaz başkalarının da duyacağı şekilde “elhamdülillah” demiştim. Gerçi ezelden ebede yapılan her hamd âlemlerin Rabbi Allahü teâlâya yapılır ama bu doğrudan doğruya bir gösterişti. Sanki “şirketim benim çocuğum, onu ben büyüttüm” denilmesi gibi.
Hemen o anda minibüste bir tanıdığım, yakınına olan borcunu ödemediğimi yüksek sesle dile getirdi. Gerçi borcun akıbetini bilmeden konuşmuştu ama o zaman bu kişiye kırılmıştım. Değil kırılmak teşekkür edilecek bir davranışmış...
Mustafa Ali Mahdum