Siz olsanız ne derdiniz?

A -
A +

Omeçhul kapının önünde uzun bir bekleyişten sonra yanıma bir zat daha geldi. Kapı tekrar aralandı: "Buyurun sizi bekliyorlardı" deyip onu da içeri aldılar. Benim yüzüme bile bakılmadı. Girmek istedim: "Seni alamam" dedi. -Geldiğimi haber vermedin mi? -Verdim ama seni tanımıyorlar. -Ben de sizdenim, nasıl tanımazlar? -Bizden olsaydın, bizimle olurdun ve seni mutlaka tanırlardı... Ve kapı yüzüme kapandı. Ne yapacağımı şaşırmış halde öylece kalakaldım. Kan ter içinde uyandığımda sabah ezanı okunuyordu. Öğleye kadar hayalet gibi gezindim. Cuma günüydü. Erkenden camiye gittim. Camide duyduklarıma inanamadım. Kürsüdeki hatip benim gördüğüm o rüyayı anlatıyordu. Kulaklarıma kadar kızardığımı hissediyordum. Hatibi duyamaz oldum. Kulaklarım uğulduyor sanki herkes bana bakıyordu. Birkaç kelime söyleyecek oldum. Arkadaşım "dur, bitmedi" diye sözümü kesti. O anları yeniden yaşıyor gibi heyecanla anlatmaya devam etti: -Hayat insana hep sağlık ve huzur bahşetmiyor, bazen tökezliyorsunuz. Yazlığın tadını henüz çıkartamadan sağlığım bozuldu. Peşi sıra iki ameliyat yaşadım. Nekahet dönemi sonuna doğru yazlığa geldim. Yine bir Cuma günüydü. Sabaha doğru rüyamda; yıkık dökük bir evi tamir edip duruyordum. Aslında fakir sayılmam, "bu ev de benim değil, bu da nereden çıktı?" diye düşünürken ev yıkılıverdi. Üzüntüyle karışık söylenmeye başladım. Bunca zaman geçirdik. Yıkılacağını haber verseydin, içinden birkaç parça eşyamı alırdım. Ben ne yapacağım şimdi? Ev dile gelmişti: "Ne zaman ağzımı açıp haber vermeye kalksam bir avuç çamur ve iki çiviyle ağzımı tıkadın..." Cuma namazı öncesi yine aynı cami, yine kürsüde aynı vaiz, fakirin yıkılan evini, yani rüyamı anlatıyordu. Bir fazlası vardı. O da bu evin vücudumuz, yıkılmanın ise ölüm olduğunu söylüyordu. Korkuyla hüzün arasında iki gün geçirmiştim. Pazar akşamı şehre döndüm. Pazartesi sabah gazetemi alıp incelerken küçük bir kare içinde 'bir fakirin yıkılan evinin hikâyesi' diye benim rüyamın ve kürsüde hatibin anlattığı yazıyordu. Aynısı... İşte bende gördüğün endişe ve hüznün sebebi bunlar... Çokbilmiş pozlarda, teselli olur düşüncesiyle dedim ki: -Daha ne istiyorsun? Allah, huzuruna kusursuz gelmeni istiyor. Hazırlık yapman için ikazlar alıyorsun. -Anlamaz olur muyum? Anladım ve çok daha fazlasını yaşadım. Ama esas anladığım bu kurulu düzende biz, ilahi emre bir hayat alanı arıyoruz. O her yeri istiyor ve ben Araf'ta yaşıyorum. Sustum. Bir şey diyemedim. Mustafa Pala-Manisa > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.