Size söyleyeceklerim var...

A -
A +

70'li yıllardı. Kayseri'nin bir ücra köyünden 12 yaşında ayrılmıştım. Köyüne 60 km uzaktaki Öğretmen Okuluna yatılı yollanmıştım. 6 yıl sonra mezuniyetimizde "Türk bayrağının dalgalandığı her yerde çalışırım" yazılıydı devlet babanın atama formlarına... Ve gittik çekinmeden Hakkâri'ye, Muş'a, Kayseri'ye... Oralardaki meslek hayatım ve insanlarla iletişimim başkaları için alınması gereken derslerle doludur. İşte bu nedenle yazıyorum, neler ekilip neler biçilmiş görülsün diye. "Kara önlüklü-ak yürekli yavrular yardımınıza muhtaçtır..." diye yazmıştık o vakit gazetelere. Yardım yağmıştı köyümüze... Yasak olduğunu bilmediğimiz bu aktivitemizi köylümün memnuniyetine rağmen devlet baba müfettiş gönderip cezalandırmak istemişti. Öğretmeninin art niyetli olmadığını gören müfettiş ise: "Başarılıdır, Nurettinli Yatılı Bölge İlkokulunda görevlendirilmelidir... " yazıyordu Milli Eğitime yollayacağı raporda. 2 Haziran'da mahalli idareler seçimi vardı. Bir komşu köye sandık başkanı atanmışım. Muhtar seçecektik. Hele bir sılaya gidelim dedik. Vedalaştık bir ay sonra görüşme dilekleriyle. Sevinç ve hüzün karışımı duygularla ayrıldım köyden. Başka bir dünyadan gelmiş gibiyim memleketim Kayseri'ye. Çok özlemişim memleketimi... Çabuk bitti bir ay. Başladı Doğu Ekspresi ile Muş'a yolculuk. Sivas'ı geçince değişen yolcu profili ve Kürtçe bozlaklarla kendimizi başka bir ülkede gibi hissederdik o yıllar... Elazığ-Yolçatı İstasyonunda duran trenimize doluşan çocuklar, hızlıca ciğer-ekmek satardı. Ucuz-lezzetli... Sonraki yıllarda öğrendik ki çoğu hijyenik değilmiş. Ancak kara yoluyla gidişte Muş'a, Elazığ-Bingöl arasında otobüslerin mutat (olağan) durduğu yerde yediğim bal-kaymak dürümünün tadı halen damağımda. Dört saattir yol yürüyorum Malazgirt'ten köyüme. Kaderim olan köy karşımda. Telaşlı bir akşamüzeri. Sığırlar dağılmış mallar ahırlara yollanıyor. Sesler duyuluyor artık. Güneş tepelerin ardını kızıla boyuyor batarken... Köye yaklaşınca hep böyle yaparım. Alıştı köylülerim "geliyor muallim" derler. Av tüfeğimi gökyüzüne çevirip, bugün çok yandım dercesine patlatıyorum. Köyde bir hareket oluşuyor yavaş-yavaş... Sonra okula doğru gelen insanlar görüyorum. Buluşuyoruz okulumun önünde... Başları yere yıkık: "Hayrola Muhtar?" diyorum Ahmet Muhtara. "Muallim evine hırsız girmiş. Bizim köyümüzde böyle bir şey görülmüş değil. İçimizden kimse bunu yapmaz. Karakola haber verme, biz bu işi aramızda çözeceğiz." Devamı yarın...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.