Ahıskalı Doktor Mehmet Beyin, mahalli bir gazetede aleyhine yayınlanan bir haber dolayısıyla emniyet tarafından hudut dışı edileceğinden endişelenmiş, o gazete yetkililerine gidip buna mani olmalarını rica etmiştim. İki üç gün geçti aradan. Duydum ki hakikaten emniyetten sivil polisler gelmiş. Aileyi evinden, çocuklarını okuldan alıp götürmüşler. "Vatandaş değilsiniz vizeniz de dolmuş" diyerek Edirne'den gece saat ikiye doğru sınır dışı etmişler. Allah'ım nasıl üzüldüm. Ah, dedim o anda bana bir telefon edilebilseydi. Hiç olmazsa Vali'yi, Emniyet Müdürü'nü arayıp ben anlatmaya çalışırdım. Eyvah bu garipler ne yapacak? Nere gidecek? Şubat ayı ki hava soğuk mu soğuk... Bu arada üçüncü çocukları olmuştu. Kucaklarında iki aylık bebek. Pasaport yok, para yok, yiyecek yok... Üzüntü içinde Bursa'daki evliya türbelerini gezdim. Onların hürmetine Rabbime niyazda bulundum: "Ya Rabbi. Temiz insanlardı. Medeni insanlardı. Vatan sevgisiyle dolu insanlardı. Nasıl yaptık bunlara bu eziyeti. Bunların âhı tutar. Memlekete bela gelir. Allah'ım sen onlara yardımcı ol. Sen onları muhafaza eyle..." Babaları sürgün, kendileri sürgün hep böyle mi geçecekti hayatları? Neyse bu zavallı aile, Edirne'den Bulgaristan üzerinden Romanya'ya, oradan Ukrayna'ya, oradan Azerbaycan'a gitmek üzere kendilerine bir rota çizmişler. Mağduriyet had safhada... Bir sorumsuz gazete haberi sebebiyle bu insanlar günlerce sokaklarda gecelemiş. Trenlere para olmadığı için kondüktörlerin izin vermesiyle rica minnet binerek Azerbaycan'a ulaşmışlar. Ama çok sefillik çekmişler. Çocuklar hastalanmış. Kendileri günlerce aç susuz perişan olmuşlar. Bir de kaçak durumda olmanın verdiği korku ve endişe... Öyle ya, kimsin sen, nesin? Nereden gelip nereye gidiyorsun? Belli değil ki... Karşına çıkan kimsenin insafına kalmışsın. Tabii en çok da bu milletin evladı olarak, kendilerine bu ülkede, Rusların reva gördüğü zulümden fark olmayan bir zulüm yaşatılmış olmasına üzülmüşler. Eşi hanımefendi durup durup ağlıyormuş. Niçin kendilerine inanmadıklarına şaşırıyormuş. Çünkü onlar "yalan" nedir bilmiyor. Bu sebeple kendilerini anlatmalarına rağmen ikna olmayıp bir kaçak gibi hudut dışı edilmeyi kabullenemiyorlar... *** Bir ay sonraydı. Baktım bir telefon. Doktor Mehmet Bey arıyor. Azerbaycan'da yeniden bir vize ayarlayıp Türkiye'ye dönmüşler. Yeni bir heyecanla tekrardan ev ocak ayarlamaya çalıştık. Çünkü önceki eşyalarını bunlar bir daha dönmez diyerek konu komşuya dağıtmışlardı. Evlerine tekrardan yerleştiler ama sokakta görür tanırlar da tekrar hudut dışı edilirler diye korkudan sokağa çıkamıyor. Ne yapsak ne etsek derken, buna ben bir çalışma izni alayım dedim. Çalışma Bakanlığı, Yabancılar Dairesine müracaat ettik. Tercüman kadrosuyla çalışma izni istedik. Çok şükür izin de geldi. Ama bu izin belgesinin yine emniyete gidilip teslim edilmesi gerekiyor. Öyle bir durum ki, emniyetin tanıması korkusuyla evden adımını atmaya korkan adam, gidip emniyete belge sunacak! Böyle bir şey olabilir mi? Buna benim diyen insan cesaret edebilir mi? Ona belli etmiyorum ama ben de en az onun kadar korkuyorum. Çünkü emniyet bunu bir defa hudut dışı etmiş. Başka bir ihtimal olmayınca dedim ki: "Yaratana sığın, git bakalım. İnşallah bir şey olmaz." Moral vererek, motive ederek gönderdik. Hakikaten emniyette önceki halinden dolayı hiç fark etmemişler. Çalışma izin belgesini teslim edip çıkmış. Dünyalar onun olmuştu. Nereden nereye... Aradan geçen zaman içinde birçok Ahıskalı kardeşimiz gibi onlar da şimdi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Huzur içinde yaşıyorlar. O mahalli gazetenin sahipleri ise 2001'de yaşanan ekonomik krizde şiddetli bir mali krize girdiler. Şirketleri, fabrikaları, helikopterleri ne varsa ellerinden gitti. * N. Aydoğan Ünal-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00