Son namazına uyanmış!..

A -
A +
“Biricik anneannem benim. O sabah son namazına kalktığını biliyor muydu acaba?!.”
 
Seksen yaşındaki dedemle anneannemlerin evlerinin önüne vardığımızda gördüğümüz kalabalık ve ambulans her şeyi anlatıyor gibiydi aslında. Ama Ahmet Ağabey bizi arayıp haber verdikten sonra kendisi de hemen eve gidip kontrol edecekti.

Hem ağlıyor hem de “Ahmet Ağabey yetişmiştir inşallah” diyorduk.

Ayaklarımız birbirine dolaşarak kapıya seğirttiğimizde görevliler de ağzı kapalı bir ceset torbasıyla çıkıyorlardı. Ambulansa taşıdıkları anneanneciğimin cansız bedeniydi.
Feryat figan kâr eder mi? Ağlamak sızlamak gideni geri getirir mi?

Bu kez merakımız dedeme çevrildi. “Dedem nerede? Bari o yaşıyor mu?”

-Çok şükür o henüz ölmemiş. Onu acil hastaneye yetiştirdiler.

Ağlamamız biricik anneannemi geri getirmeyecekti ama gözyaşlarımıza söz dinletemiyorduk.

Komşular anlatıyordu:

-Dedemler o gün de her akşamki gibi erkenden evlerine çekilmişler. Ertesi sabah ise her zamanki gibi su almak için bahçeye çıkmamışlar. Bir de evden siyah dumanlar çıktığını görünce komşular telaşlanmış.

Hemen kapıyı çalmayı pek münasip bulmamışlar. Oysa o sıralarda anneannemle dedem zehirleniyormuş.

Alın yazısı işte… Ne kadar enteresan… Ölüm… Ne kadar anlaşılmaz bir gerçek…

Anneannem o gün sabah namazına uyanmış. Abdest alıp namaza bile durmuş. Ama demek ki gece mahmurluğuyla olsa gerek evdeki karbonmonoksit gazını hissedememiş…

Dedem ise henüz yatağından kalkmamış. O da yatakta solumuş karbonmonoksiti.

Biricik anneannem benim. O sabah son namazına kalktığını biliyor muydu acaba?!.

Bu fani âlemden ebedi âleme göçerken, yüzünde bembeyaz tülbendi, elinde tesbihiyle birlikte tertemiz seccadesinin üzerinde… Abdestli olarak teslim-i ruh eylemek bir farklı duyguydu. Belki bir nasip meselesi… Bilemiyoruz…

Ama o, namaz için başını koyduğu secdeden bir daha başını kaldırmaya takat getirememiş. Onun alın yazısında Rabbine kavuşma anı bir secde anıymış.

Savcılık soruşturmaları, yapılan inceleme resmî formaliteydi. Geriye sevgili dedemin söylediği söz kalmıştı: “Bizi ancak ölüm ayırır...”

Gerçekten öyle olmuştu. Elli yıllık evliliğinde dedemle anneannemi ancak ölüm ayırmıştı. O sabah sobadan çıkan karbonmonoksit gazı elli yıllık âşıkları birbirinden ayırmıştı.

Biz “hiç olmazsa dedem kurtuldu” diye sevinirken dedem gözlerinden süzülen damlaları silerek “Ben onsuz ne yaparım” diyordu...
        S.Yılmaz-Bursa
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.