Akhisar’ın bir köyündeki Halime Hanımın hatırasını anlatmaya bugün de devam ediyorum... Oğlu Mehmet’in İstanbul’dan getirdiği Rus kızı Liza artık Halime Hanımın gelini oluyordu. Dedi ki gelinine:
“Kızım bari bizim buralardaki insanlar gibi giyin!”
“Hayır böyle giyinmeye devam edeceğim. İnancıma göre giyinecek ve ona göre yaşayacağım.”
Halime Hanımın bu alışageldiği hayat tarzına rağmen bu kızcağızın şuurlu bir şekilde dinini yaşamaya çalışmasının nasıl bir fark ortaya çıkardığını görüyordum. Ben Liza’yı hayretle, dikkatlice ve ne yalan söyleyeyim mahcup bir şekilde dinledim. Ben kızcağız için ne düşünüyordum karşıma nasıl şuurlu bir kimse çıktı.
Konuyu değiştirdim:
“Bak Liza kızım bu evlendiğin Mehmet’in işi yok. Köydeki evlerini de gördün. Üç odalı kerpiç eski bir ev. Şehir merkezine uzak. Maddi durumları iyi değil. Mal varlıkları işte bu ev ve yedi dönüm babadan kalma bir tarlaları var. Daha yaşınız çok genç bir hevesle kaçıp Akhisar’a geldin yarın pişman olmayasın! Sen buralara uyum sağlayabilir misin?.. Halime Hanım sana düğün yapamaz. Ayrı ev tutup eşya alamaz. Mehmet de okulu bıraktı, iş güç yok. Belki yazın sen de Mehmet ile tarlalarda amele olarak çalışmak mecburiyetinde kalırsınız. Bütün bu zorluklara göğüs gerebilir misin? Tahammül edebilir misin, bak bunları iyi düşün!.."
Bunun üzerine hayatta hiç unutmayacağım ve kulaklarıma küpe olacak şu konuşmayı yaptı:
“Orhan Amca siz İslam tarihini iyi bilen birine benziyorsunuz. Konuşmalarınızdan bunu anladım. Ben de karınca kararınca biraz biliyorum. Hazreti Fatıma anamız, Hazreti Ali Efendimizle nikâhları kıyılıp evlendiklerinde dünyalık neleri vardı?”
“Hazreti Ali Efendimizin zırhı ve kılıcından başka hiç dünyalık varlıkları yoktu."
Liza ve Mehmet ikisi bir ağızdan:
“Bak Orhan Amca ne güzel söyledin, onlara rızık ve mal veren Allah bize de verir, hem onlar o kadar fakirliğe katlanmışlar biz de katlansak kıyamet mi kopar?”
Bu gençlerin bu kanaat tevekkül ve ihlasları karşısında gayriihtiyari iki gözümden nisan yağmuru misali gibi yaşlar döküldü. Bu gençlere nasihat verirken aslında en güzel nasihati ve öğüdü ben onlardan aldım. Yıllar önce TGRT yapımı Danimarkalı Gelin filmi aklıma geldi. Demek ki bu gibi olaylar yalnız filmlerde olmuyormuş...
Orhan Yavuz Ejder-Akhisar/Manisa