Sözüm kâr etmeyen amcam!..

A -
A +

Asırlarca üç kıtada at sürmüş ecdadımız. Serhat boyları akıncı türküleriyle, ezan sesleriyle yankılanmış. Ne var ki içeriden ve dışarıdan gelen ihanetler devlet-i ebed müddeti yıkmaya yetmiş. Üç kıtadan el çekmek zorunda kalmışız devlet olarak. -Ya millet olarak? Devletin fütuhatıyla gidilen diyarlarda, devletsiz yaşamak mümkün mü? Suların çekilmesiyle karaya oturan kayıklar gibi serhat boylarındaki Türk aileler ne yapacağını bilemez olmuş. Devlete olan onca hınç, onca intikam hissi âdeta bu serhat boylarındaki Türklerden çıkartılmak istenmiş. Gelsin zulümler, işkenceler... Sürgünler... Göçler... Bizim ailemiz bu çileden nasibini alanlardan... Baba tarafım 1924 senesi mubâdil muhaciri olarak gelmişler Anadolu'ya... Eski tip nüfus cüzdanımın, "kütüğü" satırında "Mübadil" diye yazardı. Dedemin babası, Osmanlılar zamanında Bursa'dan Balkanlara akıncı olarak, at sırtında gitmiş. Bunların çocuklarına evlâd-ı fâtihan denilmiş. Oralar elden çıkınca da, mübâdil muhaciri olarak Maraş'a dönmüşler. Ama, ne zorluklar, ne sıkıntılar çekerek... Dedem, ninem namazında-niyazında insanlardı. Babam 9-10 yaşlarında imiş. Amcam da babamdan 1-2 yaş büyükmüş... Gerek geldikleri yerlerdeki şartlar ve gerekse muhaceret (göç) sebebiyle doğru düzgün bir tahsil görememişler. Sonradan, kendi gayretleri ve kulaktan duyma ne öğrenebildilerse işte... Tabii o zamanlar ülkede tek parti devri var. Cumhuriyet Halk Fırkası... O yıllarda parti yerine "fırka" deniliyor. Sonraları Menderes çıksa da bu alışkanlık biraz da Balkanlar'a mensubiyetin getirdiği duygu ile değişmemiş. Halk Fırkası olarak sürüp gitmiş. Maraşlıların, muhacir gözüyle gördükleri ve bünyelerine kabulde zorlandıkları bu insanlar sanki kendilerini, bu fırkaya oy vermek zorunda hissetmişler. Bu oy verme, beraberinde o zihniyeti de benimsetmiş bu insanlara... "Kişi sevdiğiyle beraber" demezler mi? Aynen öyle... Amcam da tipik bir Halk Fırkalıydı. Şofördü kendisi. Garaj işletirdi. Okuduğu gazete, görüştüğü insan, gittiği cemiyet hep bu zihniyette bu görüşteydi. Bizim aileden olmakla birlikte bizim yaşayışımıza, namazımıza niyazımıza, dünya görüşümüze hiç uymayan bir yaşayış içerisindeydi. Şimdi bakın enteresanlığa!.. Üniversitede tanışmıştım Hakikat Kitabeninin kıymetli eserleriyle. Bu güzel eser ve hizmetleri aile ve çevremde herkese anlattım. Ne var ki amcama sözüm kâr etmiyordu. Dinlemiyordu bile... "Sen sağcısın" diye ön yargılı davranıyordu bana. Gel gör ki, bir sene "Şoförler Cemiyeti", kartonunda kendi amblemi olan bir takvim bastırıp promosyon olarak şoförlere hediye etmiş. Tabii ki takvimler Türkiye Takvimi. Hediye edilenlerden biri de amcam. Amcam bilse ki bu Türkiye Takvimi, kesinlikle almaz. Şoförler Cemiyetinin hediyesi diye okuyor. Kendisini ziyarete gittiğimiz bir gün, baktım duvarda Türkiye Takvimi. Yaprakları da günü gününe koparılmış. Yengeme dedim ki: -Bu takvimi kim okuyor yenge? -Amcan okuyor, demesin mi!.. Nasıl sevindim anlatamam. İçimden; "İyi, çok güzel" dedim. Ve ne oldu biliyor musunuz? Bir zaman sonra baktım amcam namaza başlamış. Emekli olduktan sonra hacca gitmeye niyetlenmiş. Hatta sakal bırakmış... Bir gün karşılaştığımda "Nasip olursa beraber hacca gidelim" demişti... Amcam 86 yaşında vefat etti. Son sözünün de Kelime-i şehadet olduğunu oğlu söyledi. Bir takvim deyip geçeriz bazen. Oysa "Evliyanın sözünde Rabbani tesir vardır" buyurulmuyor mu? Sait Yolaçan-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.