Su testisi su yolunda mı kırılmalı?

A -
A +

Bir otomobil sahilden denize uçmuş. İçinde iki kişi varmış. Hemen itfaiyeye de haber verildi. Polis olarak biz de olay yerine hareket ettik. Sarıyer sahili... Özellikle sevgililer günü geldiğinde gençlerin el ele gezip tozdukları mekân... Kimileri de özel otolarıyla geliyor. Kimileri arabalarına meşrubat yerine bira alıyor. Kafaları çekiyorlar. Dünya artık onlar için tozpembe... Ondan sonra her yol Paris... Önde deniz var, arkada cadde ne gam... Araba kaldırıma çıkarken zaten birinci vitesteydi... "Hadi artık gidelim" moduna geçtiklerinde sarhoş kafayla geri vitese geçirmeyi akıl edemiyor garibim. Çalıştırıyor aracı. Bir gaz... Hooop cump deniz... E çünkü araba zaten denizin üzerindeki sahil yürüyüş yolunda... Böyle kaç vaka yaşanmış kim bilir... Olay yerine vardığımızda gördük ki boğulma anında gerçekleşmiş. Çünkü aracın camları açıkmış. Gençler de sarhoş... Araç denize uçar uçmaz içi su dolmuş ve boğulma dakikalar içinde olmuş. İtfaiye de gelmiş, ortalık kalabalıklaşıvermişti. Cesetler balık adamlar yardımıyla, araç da itfaiyenin imkânlarıyla denizden çıkartıldı. Kimlik tespitlerine göre bu gençlerin ailelerine de haber verildi. Kızın ailesi oğlanın ailesine göre daha yoksul duruyordu. Anne baba kızlarının ölümüne ağlarken aynı zamanda hiç bilmedikleri bir olaydan geç haberdar olmanın pişmanlığı ve utancını yaşıyordu. "Benim kızım böyle gezmelere nasıl gider? Nasıl olur da sarhoş olur. Allahım bunları da mı görecektik?" Oğlanın ailesi ise varlıklı gözüküyordu. Ama oğlu öldüğü söylenilen anne, sanki bir başkasının oğlu ölmüş gibiydi. Ağlamak, dövünmek şöyle dursun, sanki "su testisi su yolunda kırılır" gibi bir ruh halindeydi. Ölen gencin kendi oğulları olup olmadığını tespit için cesede baktılar. Hiç de sızlanmadan, "Tamam bu o" dediler. Suratları ekşi yemiş de buruşmuş gibiydi. Lakin gözlerinden bir damla yaş akmıyordu. Bu esnada anne geri döndü. "Ne oldu?" diye merak ederken anne ne yaptı biliyor musunuz? Ambulans içinde savcının gelmesini bekleyen cesedin üzerinde bulunduğunu söylediği takıların nereye kaybolduğunu sordu. Ne takısıydı bu? Nereden çıkmıştı takı işi? Böyle bir acı haber anında takıyı düşünmek ve merak etmek neyin nesiydi? Aklım bir türlü almıyordu. Buna rağmen donduk kaldık: -Ne takısı hanımefendi? -Oğlumun boynunda altın kolyesi, kolunda künyesi falan vardı. Onları siz mi aldınız? Durduk yerde polisi bir de hırsız tutmaya çalışmaz mı? Hem de böylesi bir zamanda. Allah kimseyi merhamet fukarası yapmasın. Herhalde üvey oğlu olmalıydı. Ya da öldüğüne içten içe sevinen bir ruh halindeydi. Kim bilir hayatta iken birbirlerine ne sıkıntı veriyorlardı? Savcı olay yerine geldiğinde ailelerle görüşürken, onlara denizden çıkarma işleminin kamera kaydı eşliğinde yapıldığını anlattı. Dolayısıyla böyle bir hırsızlığın olamayacağını kamera kayıtlarını birlikte inceleyebileceğini söyledi. Ardından eğer bu söylediklerini ispatlayamazsa görev başındaki memura iftira atmaktan kendisinin takibe alınabileceğini anlattı. Kadın hemen vazgeçti: -Ben evden çıkarken yanına aldıysa demek istemiştim. Yoksa yoktur Savcı Bey, deyivermişti. Evladının ölümüne üzülmek yerine bu hengamede parasal menfaat peşinde koşabilecek kadar duygu kayması yaşayan insanların türediği bu köhneleşmede su testileri su yolunda kırılmayacaktı da ne olacaktı? Rumuz: "Gamzede"-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.