“Doktora durumu anlattım. Öğrenci olduğumu ve hiçbir şey yapamayacağımı söyledim...”
Yıllar önce lisede öğrenciydim. Arkadaşlarla dolaşmaya çıkmıştım. Üçümüz de aynı mahallede oturuyorduk. Evimizin sokağında bizim yan binada bir teyze balkonunda çamaşır asıyor yanındaki küçük çocuk da annesini seyrediyordu.
Bir iki adım attım. Apartmanın kapısından içeri girecektim ki bir çığlıkla birlikte önüme “pat” diye düşen çocukla fenalaştım.
Şuursuz bir şekilde, yere kapaklanan yavruyu kucakladığım gibi sokağa fırladım...
Çocuğun ağzından kan geliyordu. Şükürler olsun tam o anda Karayollarına ait bir resmî araç denk geldi. İşaret ettim. Şoför hiç tereddüt etmeden durdu, bizi arabaya aldı...
Soluğu devlet hastanesinde aldık. Acilde bulunan doktora haber verdik. Bu arada çocuğu bir sedyeye yatırdım. Sağ eli sallanıyordu. Demek ki kırılmıştı.
Gelen nöbetçi doktor muayeneden sonra acilen Ankara’ya götürmek gerektiğini söyledi.
Doktora durumu anlattım. Öğrenci olduğumu söyledim. Doktor da çaresizdi ben de...
O yıllarda ambulans böyle yaygın değildi...
Tam o anda, acil servisten içeriye “Yavrum, Ekrem’im” diyen bir adam telaşla girdi. Anlaşılan, düşen çocuğun babasıydı. Doktor da ben de rahatlamıştık...
Sağ olsun, ilk müdahalenin ardından babası küçük Ekrem ile birlikte Ankara’nın yolunu tutarken ben de içimdeki merakla hastaneden ayrılıp evime gittim.
Aradan bir hafta geçmişti ki, kapımız çalındı. Dışarıda bize teşekkür etmeye gelen bir bey duruyordu. Hemen tanıdım. Bu, hayatını kurtarmaya vesile olduğumuz minik Ekrem’in babasıydı.
Adamcağız, bana o kadar teşekkür etti ki tarif edemem.
Ben de kendisine “Şükürler olsun çocuk kurtuldu ya, önemli olan o yavrunun sağlığına kavuşması. Bununla geçmiş olsun” dedim.
Ben bir vatandaş olarak görevimi yapmıştım. O yavru da şükür apartmanın üçüncü katından düşmesine rağmen ölmemişti.
Mahir T.- Ankara