Sene 2005... O sene kara yoluyla Hacca gitmek üzere hazırlığımızı yaptık, gün sayıyoruz... Mini kafilemizde Mustafa Cengiz Abim ve yengem; bir de yıllarca kapı bir komşuluk yaptığımız ama sonraları Trabzon'a taşınan eski ev komşum Abdurrahman Bey vardı... Denk gelmedi, kafiledeki ben ve bir diğer arkadaşım Maşuk Abi, kapı komşum ve ağabeyimle birlikte gidemedik. Onları yolcu ederken, "Biz de birkaç güne kadar buradaki işlerimizi halleder arkanızdan gelir, orada buluşuruz" dedik. Onları yolcu ettik. Biz de yarım kalan işlerimizi tamamlamak için günlük meşgalemize döndük. Tabii aklımız orada. Bütün hazırlıklarımızı tamamlamışız. Hatta hepsi portföy dediğim minik el çantamda. Onu da yanımda taşıyorum. Aradan bir gün mü geçti iki gün mü bilemiyorum. Bir mesai günü öğleden önce tramvaya Sultanahmet'ten bindim işe gidiyorum. Güngören'de Genel Müdürlüğü bulunan bir firmanın reklâmları için fotoğraf çekim işleri yapıyoruz. Oraya gidiyorum. Zeytinburnu son istasyonda indim. Oradan minibüse binerek iş yerine gittim. Her zamanki gibi selam kelam faslı sonrası işe başladık. Elimi mini çantama atayım dedim. -Aaa o da ne? Çantam yok! Bir anda yüreğimden ılık bir şeyler aktı... Şöyle odanın içi hafiften dönüyor gibi oldu. Böylesi durumlarda kontrol edemediğiniz bir telaş yayılıveriyor bedeninize. Elde değil ki... Ani bir şekilde sağa sola bakındığımı gören Halkla İlişkiler Müdürü Murat Bey sordu: -Abi hayırdır, ne oldu? -Çantam yok. -Nasıl yani? Bir yerde mi bıraktın? -Bilmiyorum ki. Bir anda zihnim bulandı. Evden çanta ile çıktım ama sonrası hatırımda değil. Hemen iş yerine telefon açtım. Oğluma sordum: -Benim çantam orada mı bir bakıver oğlum. Oğlan baktı ve cevap verdi: -Hayır baba. Burada değil. Düşündüm. Başka kime uğradım. Matbaacı Ayhan'a... Hemen orayı da aradım. Oradan da aynı cevap geldi: - Ağabey burada yok. Eee? Evden çantayla çıktığıma göre bu çanta nereye gider? İyice telaşlanmışım. Murat Bey: -Ağabey telaşlanma, bir sakin ol önce, diyor ama nasıl sakin olabilirim ki? Hacca gidebilmem için gereken pasaport onda. Nüfus cüzdanım onda. Ayrıca bütün banka kartlarım onda. Kredi kartlarım... E doğruya doğru, mal canın yongası... Önemli değil denilse de içinde 400-500 kadar dolar, biraz çeyrek altın, biraz TL falan var. "Tüh ya... Bu çantayı çaldırmasına çaldırmadım ama bir yerde unuttu isem yine mahvoldum" dedim içimden... Ama olanla ölene çare yok derler... Murat Bey dedi ki: -Abi önce şu banka kartlarını arayıp iptal ettirelim. Pasaport ve kimlik bilgileri için de zayi ilanı falan veririz. Aslında böylesi durumlarda kartları iptal ile birlikte en yakın karakola gidip tutanak tutturmak en sağlıklı yolmuş. Her neyse... Bankaları arayıp, özel bilgilerimizi vererek kartlarımızı iptal ettirdik. Bu arada iş de bekliyor. Çünkü o gün için randevu verilerek gelmiş insanlar falan da var. Neyse stüdyoya geçtik, asistan çocuklar falan hazırlıklarını yaptılar. Ürün fotoğraflarını falan çekmeye başladık. Ne yalan söyleyeyim kafa dalgın... Aklım çantada... Derken bir müddet sonra telefonum çaldı. Baktım bizim eski komşu Abdurrahman... Hani Hacca bizden birkaç gün önce giden komşu: -Abdurrahman hayırdır? -Celal şu an Kâbe'deyim, tavaf yapıyorum... -Eee ne güzel? -Baksana; uşağım sen çantanı mı kaybettin? Şaşırdım kaldım: - Fesuphanallah... Ya Abdurrahman tamam da... Yani, sen tavafta değil misin? Benim çantamın kaybolduğunu sen nerden biliyorsun? Devamı yarın Celal Öztürk- İstanbul >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00