Taşlı bayırın yağmur çocukları...

Sesli Dinle
A -
A +

“Gece geç saatlerde belki de en sevdiğim şey oldu. Şimşekler, göğün öfkeli gürültüsü ve yağmur...”

 

 

 

Cama vuran tıpırtıları, yapraklardan çıkan muhteşem hışırtıyı, oluklardan koşan suyun söylediği şarkıları dinlerken... Toprağın ıslak kokusunu içime çekerek uykuya dalmanın doyumsuz esenliğini yaşadım. Çocukluğumun yağmurlarını, saçlarımın ıslandığını, yüzümden süzülen göğün arınmış yaşlarını hatırladım...  Sağanak başlayınca yokuşun başına, okulun hemen yanına soluk soluğa tırmanırdık. Elimizde önceden hazırlanmış tahta parçaları. Her biri bir yelkenli, gemi, vapur!.. Celal Muhtar Apartmanının kuytusuna girip kaldırım kenarlarından akacak dereyi beklerdik... Taşlı bayırın yağmur çocuklarıydık. İtişe kakışa, birbirimize sokula, kahkahalar ata ata koşardık... Oluklardan boşalan sular kaldırımlardan süzülüp Arnavut taşları döşenmiş yolla buluşurdu... Küçük çağlayanları, endişeli girdaplarıyla çeri çöpü sürükleyip götüren bir nehre dönüşürdü... Islak kuzgun yavruları gibi fırlardık "gök yaşları"nın altına... Saçlarımızdan kirpiklerimize, gözlerimize, yanaklarımıza, çenemizin ucuna erişirdi damlalar... Aynı anda koyardık hayalî teknelerimizi suyun içine. Ucu sivri, gövdesi ince, üzerine kırmızı yün ipi sarılmış. Köşelere takıla, taklalar ata, dalgalara kapıla, taşlara vura vura uçar gibi yüzerlerdi yokuştan aşağıya... Gözümüz onlarda yanlarında koşar adım... Sırılsıklam bir mutluluk, ıslak sevinç çığlıklarıyla...

 

Hadi, hadi diye bağırarak... birbirimizi itekleyerek, evlerimizin önünden geçerken annelerimiz seslenirdi camlardan.

 

- Sen bir hastalan bak Doktor Bitran'a iğne yaptırtmıyor muyum?

 

- Bitti ayakkabıların bitti... Akşam babana söyleyeceğim!

 

Birinden biri geçerdi diğerlerini, tren manevra çayırına varınca yanaşırdı tahta teknelerimiz güvenli limanlarına. İllaki itirazlar ''saymam bana ne saymam'' mızıkçılıkları.

 

Haydi... Yine yokuşun tepesine... 58 yıl sonra bardaktan boşalan bir sağanakta hatırladım o anda ıssız olan sokaklarımın eski anılarını. Kaldırım kenarlarından yine akıyordur derelerimiz, şimdilerde düzgün döşenmiş taşlardan daha sakin ve uysal diye.

 

Ne koşan bir çocuk ne bir kırmızı yün ipi sarılmış tahta parçası, ne de eski çığlıklarımız... Camı açıp yüzümü semaya döndüm; saçlarımdan, kirpiklerime, gözlerime, yanaklarıma, çenemin ucuna değdi sorumluluktan uzak çocukluk yıllarımın çocuksu günahsızlığı. 60'lı yılların başında en nahif oyunların sanıklarıydık, Taşlı bayırın yağmur çocukları, ıslak kuzgun yavrularıydık...

 

     Hakan Kınay

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.