“Sanki hem içindeyiz hayatın hem kavanozda balık seyreder gibi tamamen dışında...”
Ne yapalım bizim şansımıza da bu düştü... Her şey var hiçbir şey yok... Hemen her şeyi görüyorsun hemen hiçbirine kavuşamıyorsun... Yiyenler içenler, alanlar satanlar bunları reklam ediyor, izleyenler seyredenler sadece altına yorum yapıyor...
Sanki hem içindeyiz hayatın hem de kavanozda balık seyreder gibi tamamen dışındayız.
Dedemler anlatırdı da dinlemeye bile değer bulmazdık eski kafa diye... Şimdi büyüyünce onların anlattıklarının kendine ait olduğunu bizim ise anlatacak bir anımızın bile olmadığını fark edince “meğer onlarmış hayatı yaşayan” diye iç geçiriyorum.
Yıllar öncesinde mahallelinin bir araya geldiği köy odalarına benzer muhabbet mekânları olurmuş. Orada eskilerin mukallit dediği emmiler varmış. Şimdiki kimi para karşılığı milleti güldüren isimler gibi. Ama onlar dost olarak arkadaş olarak anlatırmış. Cenklerden anlatırlarmış. Siyer-i Nebiden anlatırlarmış. Bir hikâye anlatır gibi destan anlatır gibi...
Dinleyenler de dinlediklerini yıllar geçse de unutmazmış.
Günümüz insanı üç dakika bile bir konuyu dinlemeye sıkılır hâlde. Konuşanlar konuşmaya değil insanların dikkatini çekmeye çalışıyor. O dönemin insanları ise, bir sene kış geceleri anlatılan hikâyenin devamını ertesi seneye kış gecelerine kadar bekler ertesi sene tekrar bir araya gelenler “nerede kalmıştık” denilerek hikayecinin hikâye anlatmasına odaklanırmış.
Bu ne sabır, bu ne tevekkül veya bu ne dingin bir hayat...
Yine bir arkadaşımdan dinlemiştim... 1930’lu yıllarda köylerine bir yerden hediye çay getirilmiş. Köylü o yıllarda çayın ne olduğunu bilmiyor ki? Evin hanımı, kadıncağız “bu ne ola ki diye düşünmüş taşınmış” sonra tavada yağda kavurup üzerine de yumurta kırmış... O yıllarda çay da lüksmüş, çay şekeri de... Şehirli insanların bulup içebildiği bir keyifmiş...
Yine eskiler hayata direnmek yerine mütevekkil bir hâlde hayatı anlamaya çalışırmış. Mesela kış günlerinde yola çıkacak olanların yolda üşümemesi için ya da yoldan gelmiş de soğuk içine işlemiş olanların ısınmaları için tereyağında pekmez kızartıp içirirlermiş... Eskiler hayatı seyretmez hayatın içinde hayatta kalmak için yaşarmış.
M. Akif Biçerci