Tren yolculuğu ne kadar rahat dersiniz?..

A -
A +

Ankara'daki görüşmemiz erken bitince ne zamandır aklımızda olan bir dostu ziyarete gittik. Çok sevindi... Özlemişiz birbirimizi... Bizi o gece misafir etmek istedi. Ama kalmamız imkânsızdı. "Bari gece geç çıkın, her saat araba var İstanbul'a" dedi. Lakin dün gece de, otobüste rahat bir uyku uyuyamamıştık. Bu gece de uykusuz kalırsak ertesi gün mesaide huzursuz olurduk. Bu arada yanındaki arkadaşı dedi ki: -İsterseniz sizi trenle yollayalım. Rahat uyur, dinlenirsiniz. Ben seyahatlerimi hep trenle yapıyorum. Çok rahat... Göz göze geldik arkadaşla... Acaba denese miydik? -İsterseniz hemen internete girip yer ayırtalım... -Bu tren hızlı tren dediklerinden mi? -Yok, normal tren... Kalmamızı isteyen ahbabımız da "Hiç olmazsa tren vaktine kadar kalırsınız" diye ısrar edince, o gün saat 22:00'de Ankara-İstanbul seferini yapacak trenle dönmeye karar verdik... Bakalım tren yolculuğu nasıl olacaktı? Tren garı olsun, peronlar olsun eski hantal yapıyı çoktan aşmışlardı... Sistemi bayağı gelişmiş bulduk. Hangi perondan kalktığını öğrendik ve trene bindik... Vagonlar otobüslerle kıyaslandığında saray gibi... Çok yeni sayılmasa da, vagonlarda gerek koltuklar gerek diğer aksesuar ve aparatlar temiz ve bakımlı... Aydınlık... Ferah... Gürültü biraz fazla ama çözüm kolay gözükmüyor. Oldukça tenha idi... Meğer ileride istasyonlarda durdukça yolcular binecekmiş... Eskişehir'e geldiğimizde tüm koltuklar fuldü. Ulaştırma Bakanımızın gerçekten samimi ve çalışkan biri olduğunu biliyorduk. Hatta kendisine çalışmaları hakkında kendi web sitesinden teşekkür etmiş, cevabi yazısını da özel kalemden almıştık. Hatta değişik zamanlarda yaşanan talihsiz tren kazaları sebebiyle medyanın gündeminden düşmeyen Genel Müdürümüzün de aslında vizyon sahibi bir insan olduğunu, talihsiz kazalar yaşansa da kayda değer nice yeniliklere imza attığını onu tanıyan kimselerden dinlemiştik... Tren yolculuğu başladığında bu duygularımı yanımdaki arkadaşıma da anlattım... Sohbet ediyorduk ama bir süre sonra sessizliğin hakim olmasını, lambaların sönmesini ve uykuya geçeceğimiz anın gelmesini bekliyorduk... İki saat geçtiği halde trenin vagonları halen gündüz gibi aydınlıktı. Bütün lambalar yanıyordu... Bu lambalar acaba ne zaman söndürülecekti? Hani biz otobüsteki gibi rahatsız olmayacaktık. Rahat uyuyacaktık? Ama bırakın lambaların söndürülmesini, koridor sanki E-5 gibi vızır vızırdı... Yolcudur, kontrolördür, satıcıdır sürekli insan gelip geçiyordu. Bir ara kafeterya olan kompartımana geçtiğimde baktım alkollü içecek de satılıyor... Bu konuda medyada polemik yaşandığını hatırlıyorum. Fazla ilgimi çekmemişti. Rafları görünce içim sızladı... Çünkü nice aile, çoluk çocuk vagonda beraber seyahatte idi. Böyle bir ortamda içki nasıl herkese açık olurdu? "Kimseyi rahatsız etmeyince sorun yok" da ne demekti? Tamam içene kimse karışmasındı... Ama içecek olanlar için, vagonun ayrı olması gerekmez miydi? Ben ağzı içki kokan adamla aynı kompartımanda yolculuk yapmak zorunda mıydım? Sigara yasağını çevreye zarar diye anlayışla karşılıyordunuz. E işte içkinin de kokusundan rahatsız oluyorum. Bunu niye görmüyorsunuz? Bir tren yolculuğu yapmıştık ama, sabaha kadar ne gelip geçen bitti... Ne lambalar söndü... Ne de uyku uyuyabildik... Böylesi güzel bir organizasyonda, böylesi üçüncü dünya ülkelerine has bir sallapati doğrusu içimi acıttı... Görgüsüzlüğe bakan ne yapsın, genel müdür ne yapsın? Faik Hocaoğlu-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.