Baba ve annemin doğduğu topraklara gitmek, Osmanlı hatıralarını görmek, çocukluğumdan beri en büyük idealimdi. Yıllar sonra kısmet oldu. Oraları gördüm. Hem anneme hem de babama oraları görmek kısmet olmamıştı. Özellikle annem çok istiyordu. Parasını da ayırmıştı ama bir türlü gidemedi. Anne-baba gidemedi ama bize kısmet oldu. 1990 yılının Ağustos ayıydı... Bulgaristan'da elli yıl devam eden komünist rejim yeni yıkılmış, taşlar yerine oturmamıştı. Eski rejimin kalıntılarının devam ettiği, yapanın yanına kâr kaldığı, mal ve can güvenliğinin çok düşük olduğu günlerdi. Gazetemizin Edirne muhabiriydim. Bulgaristan Edirne Başkonsolosuyla tanışmıştık. O da eski bir gazeteciymiş. Bulgaristan'ın yeni yüzünü göstermek için mutlaka Bulgaristan'a gitmemi, her türlü yardımı yapacağını söylemişti. Pasaportum yoktu. Büyük bir heyecan içinde pasaport çıkarttım. Annem ve babamın kaçarak geldiği o ülkeye, Osmanlı'nın Tuna ve Doğu Rumeli eyaletlerine, ecdat yadigârı topraklara gidecektim. Annem ve babam 1927 yılında kaçak olarak Bulgaristan'ın Kırcaali şehrinin Yenipazar kasabasının köylerinden gelmişlerdi. Babam Himmet Köy'den, annem ise Mındırağaç Köyü'nden... Annem her zaman anlatırdı: "Sınırı, eşeğe yüklenmiş heybe içinde geçtik. Heybenin bir gözünde ben, diğer gözünde de erkek kardeşim Ahmet vardı." Köye nasıl geldiklerini, yağmur yağınca sazla örtülü damdan suların nasıl içeri sızdığını, ilk günlerde ne sıkıntılar çektiklerini anlatır ve eklerdi kendi lehçesiyle: "Ne yaparsın be kızanım macırlık işte." İç çekerdi böyle söylerken... Uzatmayalım. Bir pazar günü Kapıkule'den Bulgaristan'a; her karışında hâlâ izimiz olan ata topraklarına geçtik. Hem de özel arabayla. Yol arkadaşım gazetemizin kıdemli İstanbul muhabirlerinden Selami Çalışkan'dı. Şoför de bendim. Siz hiç kara yoluyla eski Osmanlı diyarına geçtiniz mi? Niçin mi sordum? Bulgaristan'a geçtiğimde anlatılmaz duygular yaşadım da... Sanki toprak beni kucaklıyor gibiydi. En önemlisi de seksen yıl öncesine kadar bizim olan diyarı, Bulgar'ın zannetmekti. Kara sevdalısının başkalarına yâr olduğunu görmek gibi bir şeydi. Zihinlerimizde öyle bir Bulgaristan imajı vardı ki sanki her an bizi polisler durdurup gözaltına alacakmış gibi bir his yaşıyorduk. Harmanlı'da yolu sormamız gerekti. Türk'e benzettiğimiz bıyıklı bir gence yaklaşıp yanında durduk. "Selamünaleyküm" dedik. Gözleri şaşkınlıkla açılarak "aleykümselâm" diye cevap vermesin mi?.. Devamı yarın > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00