Kupkuru bir öfkenin kurbanıyım. Hem de üzerime hiç düşmeyen, ukalalığım yetmezmiş gibi üstüne tuz biber olan öfkenin kurbanı... Kayınpederimin bir kardeşi vardı. Şevket Amca... İlk anda akla gelebilir. Bu adamın benimle ne ilgisi olabilir ki? Öyle demeyin, oluyor işte! Kayınpederim ve kardeşi Şevket Amca, babalarının sağlığında birlikte kalıyorlardı. Yani ev bir ocak birdi. Ne var ki dünya ölümlü dünya... Ben o aileye damat olduğumun beşinci yılında kayınpederin babası vefat etti. Allah rahmet eylesin, dirayetli adamdı. Mert adamdı. Onun vefatına ailecek üzüldük ama elden ne gelirdi ki? Babalarının ölümünden altı ay sonra kayınpeder ve kardeşi Şevket Amca ayrı eve çıktılar. Çünkü aileyi bir araya toplayan insan göçmüş, ailenin direği çökmüştü. Peki, sadece evleri mi ayrıldı bu iki kardeşin? Hayır, arazileri de kendi aralarında taksim ettiler. Köylük yerlerde arazi tartışmaları olduğunu duyardım da, ya bu insanlar nasıl bu kadar basit meselelerden birbiriyle kanlı bıçaklı oluyorlar diye hayret ederdim. Nereden bilebilirdim sabrın gerçekten babayiğitlik olduğunu... Kayınpederimin kardeşi Şevket Amca, eskilerin deyimiyle mümbit arazi olan şimdiki anlamda verimli tarla olan büyük tarlayı ikiye bölme esnasında kendine göre biraz kurnazlık yapıyor. Tarlayı iki metre ağabeyinden tarafa doğru bölüyor. O öyle kurnaz ama kayınpeder de işin farkına varıyor. İki kardeşin arasında bu sebeple başlayan arazi anlaşmazlığı önce ağız dalaşına, daha sonra da kavgaya dönüştüğünde biz de akraba olmamız sebebiyle kayınpederden taraf olduk. Köylü üzülüyordu. İki kardeş ufacık bir menfaat yüzünden nasıl da bu kadar kavgaya tutuşabilmişti? Muhtar başta olmak üzere ihtiyar heyeti, köyün ileri gelenleri araya girdiler: "İkiniz de çoluk çocuk sahibi insanlarsınız. Aklı başındasınız. Tarla bir yere gitmedi ya. Birlikte bakar, bir daha ölçeriz. Olmadı bir daha ölçeriz. Doğrusu neyse buluruz. Kavga etmenize gerek yok." Tabii, o kadar insana "Hayır!" diyecek değiller ya... Boyun büküp razı oldular. Hep birlikte köyün çıkışında bulunan tarlaya vardık. Muhtarın nezaretinde ihtiyar heyetinden birkaç köylü tarlayı birkaç defa ölçtü. Her defasında kayınpeder haklı çıkıyor, tarlanın iki metre kadar öbür tarafa fazla düştüğü anlaşılıyordu... Ama bunu Şevket Amca'ya anlatın. Mümkün değil. "Benim hisseme düşen sınır burasıdır. Gerisini anlamam" diyor, başka bir şey demiyordu. Tarlanın başında yeniden başlayan kavga birden alevlenmişti. Herkeste öfke ve stres vardı. Bende de öyle... İnsanoğlu bir acayip varlık. Hırslandığı, öfkelendiği zaman hiç ilerisini düşünemiyor. Nasıl olduysa birden öfkeyle Şevket Amca'nın üzerine yürümüştüm: "Bu kadar köylü haksız da bir sen mi haklısın! Yaşından başından utan!" O da benim üzerime yürüyünce bir anda birbirimize girdik. Nasıl olduysa o hırsla Şevket Amca'yı itelediğimde az ötemizde bulunan uçurum aşağıya yuvarlandı. Gidiş o gidiş... Şevket Amca'nın beli ve boynu kırılmıştı. Adamcağız hastaneye yetiştirilemedi. Yolda can verdi. Ben ne yapmıştım böyle? Aklım birden başıma gelmiş, dizlerime vurmaya başlamıştım ama iş işten geçmişti. Suçumu bütün bir köylü biliyordu. Üstelik kayınpederim bile kardeşimi sen öldürdün diyerek hedefine beni oturtmuştu. Mahkemede aleyhimde şahitlik yapanların başında geliyordu. Neticede on yedi yıl hapse mahkûm oldum. Bu da bir şey miydi? Hayır! Cezaevinde altı ayımı ya doldurdum ya doldurmadım, mahkemeye başvuran kayınpederim, kızımın ağzından on yedi sene bekleyemeyeceğini bildirerek, kızını iki celsede benden ayırdı. Sonradan duydum ki komşu köyden biriyle evlendirilmiş. Üstelik üç yaşında da bir kızım olmasına rağmen. Bütün bunlara sebep benim bir anlık öfkeye esir olmam, üstüme düşmeyen işe karışmamdı. Akılsız başımın cezasını çekiyorum. * S.T.-Kayseri Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00